KAPAK-MERHAMETİN KURUMSALLAŞMASI VE DENİZ FENERİ e.V DAVASI

KAPAK-MERHAMETİN KURUMSALLAŞMASI VE DENİZ FENERİ e.V DAVASI

Bilindiği gibi geçtiğimiz Ramazan ayı içinde, Almanya’da kurulu bulunan Deniz Feneri e.V. Derneği hakkında Frankfurt Eyalet Mahkemesi’nce “toplanan bağışların usulsüz olarak harcandığı” iddiasıyla açılan dava sonuçlandı ve Derneğin üç yöneticisine çeşitli cezalar verildi. Dava, mahkeme sürecinde olduğu gibi sonuçlandıktan sonra da büyük tartışmalara neden oldu. Konu güncelliğini yitirmiş gözükmekle birlikte, daha soğukkanlı değerlendirmelerin yapılabileceği bu zamanda, hukuki, siyasi ve toplumsal yönleriyle birçok açıdan üzerinde derinlemesine düşünülmeyi, değerlendirilmeyi ve sonuçlar çıkarılmayı gerekli kılmaktadır. Bu yazımızda, adı geçen dava ve sonuçlarına ilişkin konular üzerinden hayır ve yardım sistemi ve insani yardım kuruluşlarımız hakkında bazı değerlendirmeler yapmaya çalışacağız.

1. Baştan şunu ifade etmeliyiz ki, bu ülkede yaşayan insanların iman ettikleri değerlerin bir tezahürü olarak, bu topraklar üzerinde yeşerttikleri ve yaşattıkları İslam medeniyet pratiğinin en önemli unsurlarından birisi yardımlaşma ve paylaşma kültürüdür. Giderek azalmakla birlikte, bu ülkenin insanlarının yardımlaşmacı özellikleri halen varlığını sürdürmektedir. Bu özelliği sebebiyledir ki, bu millet tarih boyunca karşı karşıya kaldığı birçok önemli ekonomik, siyasi ve sosyal krizi en az zararla aşabilme becerisi gösterebilmiştir. Bu yüzden hiçbir ekonomik kriz Türkiye’yi Arjantin örneğinde olduğu gibi yağmalama olaylarının yaşandığı bir ülke haline getirmemiştir. Dolayısıyla bu özellik toplumun sosyal ve ekonomik hayatının sigortası olmuştur.

2. Kadim değerlerimizden neşet eden bu yardımlaşmacı ve paylaşımcı kültür, tarih boyunca sosyal hayatın içinde kimsesiz, öksüz, yetim, yoksul, düşkün, hasta ve darda kalan tüm muhtaçların ihtiyaçlarının giderilmesi konusunda, devletin dışında, çok güçlü bir sivil toplum dinamiği olarak kendini göstermiştir. Vakıflar, vakfiyeler, dernekler, imarethaneler, aşhaneler, kervansaraylar, tekkeler yardıma muhtaçların koruma altına alındığı ve yardım edildiği, devlet dışı sivil toplum kurum ve kuruluşları olarak işlev görmüşlerdir. Böylece, bu topraklar üzerinde hayır ve yardım konsepti içinde sosyal amaçlı örgütlenmeler eliyle güçlü bir sivil toplum geleneği oluşmuştur. Nitekim bu gelenekten beslenerek son 10-15 yıl içinde kurulan İnsani Yardım Vakfı(İHH), Kimse Yok mu Derneği, Deniz Feneri Derneği, Dost Eli Derneği, Cansuyu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, İstanbul Uluslararası Kardeşlik ve Yardımlaşma Derneği(İBS) gibi yardım kuruluşları kısa sürede büyüyerek faaliyet alanı ve etkinliği ülke sınırlarını aşmıştır.

3. Yukarıda isimleri geçen veya geçmeyen benzer insani yardım kuruluşları, dernekler ve vakıflar, dün olduğu gibi bugün de ülkemiz için “sosyal devlet”i besleyici yönde bir işlev görmektedir. Devletin çeşitli sebeplerle ulaşamadığı çok geniş yardıma muhtaç toplumsal kesimler bu nevi hayır ve yardım kuruluşları eli ile yardım ve desteğe kavuşmakta, ihtiyaçları giderilmektedir.

4. Dünyada açlık ve yoksulluk önemli bir insanlık sorunu olarak varlığını şiddetli bir şekilde hissettirmektedir. Devam eden savaşlar, çatışmalar, şiddet, açlık ve yoksulluğu daha da artırmaktadır. Uluslararası kuruluşların raporları da bunu doğrulamaktadır. BM Nüfus Fonu, Gıda ve Tarım Örgütü, UNICEF ve Dünya Sağlık Örgütü`nün verilerine göre, çoğunluğu Afrika ülkelerinde dünyada 800 milyon kişi yetersiz beslenme ve açlık tehdidi altında yaşıyor. Yani neredeyse dünyadaki her 8 kişiden biri bu durumda. 21 Afrika ülkesi, çatışma, iç savaş, iklimsel koşullar nedeniyle dışarıdan gıda yardımı alıyor. 9,7 milyon çocuk yetersiz beslenmeden dolayı daha beş yaşına gelmeden ölüyor. İnsani yardım kuruluşlarının önemi işte burada ortaya çıkıyor. Türkiye`de faaliyet gösteren insani yardım kuruluşları ülke dışında, Dünyanın dört bir yanında da yoksulların ve kimsesizlerin imdadına yetişiyor. Özellikle İnsani Yardım Vakfı(İHH), Kimse Yok mu Derneği, Deniz Feneri Derneği, Dost Eli Derneği, Cansuyu Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, İstanbul Uluslararası Kardeşlik ve Yardımlaşma Derneği(İBS) gibi “merhameti kurumsallaştıran” insani yardım kuruluşlarımız, örnek organizasyonları, profesyonel hizmet anlayışları ve doğal afet ve kriz bölgelerine süratli intikalleri (Pakistan depremi, İran depremi ve Endonezya`daki tsunami ve deprem felaketleri) ile tüm dünyada tanınmakta ve takdir edilmektedir. Bunlardan bir çoğu Birleşmiş Milletler, Uluslararası Çalışma Örgütü(ILO), Dünya Sağlık Örgütü(WHO), ulusal ve uluslararası NGO`larca akredite yardım kuruluşları olarak resmi kabul görmektedir. Bu tür uluslararası örgütler, Türkiye menşeili söz konusu insani yardım kuruluşları ile birlikte ortak yardım ve yoksullukla mücadele projeleri üretmekte ve hayata geçirmektedirler. Bu açıdan bakınca, yardım kuruluşlarımızın yoksullukla mücadele konusunda adeta tüm dünya için bir “model” oluşturduklarını söyleyebiliriz.

5. İnsani yardım kuruluşları, hayırseverlerin yardımlarını ihtiyaç sahiplerine ulaştırmada bir köprü vazifesi görmektedir. Bu vazife ifa edilirken ilgili kuruluşların, kendilerine emanet edilen yardımları layık oldukları yerlere, muhtaç kişileri minnet altında bırakmadan ve rencide etmeden ulaştırmaları gerekmektedir. Burada özellikle en hassas konu, yardımların layık oldukları yerlere ulaştırılmasıdır. Bu konudaki en ufak bir tereddüt, şüphe veya güvensizlik tamiri mümkün olmayan sonuçlar doğuracaktır. Bu nedenle denilebilir ki, bu hayır ve yardım sistemi “güven” üzerine kuruludur. Dolayısıyla insani yardım kuruluşlarının en önemli sermayeleri de kamuoyu nezdindeki güven ve itibarlarıdır. Bu nedenle, Deniz Feneri e.V. Derneği davasının, yardımlaşmaya ilişkin yapılanmanın temelini oluşturan “güven duygusu”nun ülke kamuoyu nezdinde büyük oranda zedelenmesine sebep olması yönüyle tahribatı büyük olmuştur. Dava, yardımlarıyla hayır ve yardım sistemini ayakta tutan ülke insanlarının birçoğunun, yardım severlik duygularını incitmiş, suistimale uğramış olmanın düş kırıklığını ve kızgınlığını yaşamalarına neden olmuştur. Aksini istemek ve dilemekle birlikte, bu incinmişlik, aldatılmışlık hissi ve kızgınlığın diğer yardım kuruluşlarına yansıtılarak, topyekün bu hayır ve yardım sistemine zarar vermesi mümkün gözükmektedir.

Bu konuda kartel medyasının durumdan vazife çıkararak üzerine düşen görevi hakkıyla yerine getirdiğini de belirtmek gerekmektedir. Her yıl Ramazan ayında tiraj ve reyting için dindarlaşan(!) fakat her Ramazanı da inançlı insanlara zehir etmenin bir yolunu/konusunu bulan kartel medyası,  davayı vesile kılarak, konuyu yardımlaşma derneklerinin bütününü yıpratacak bir linç kampanyasına dönüştürdü. Böylece tüm inançlı kesimi ve bütün yardım kuruluşlarını sanık sandalyesine oturtuverdi. Davayı, yurt içi ve dışı mazlumların yardımına koşan bu kuruluşları yok etme amacı için malzeme haline getirdi. Belki bu kuruluşları yok etmeye gücünün yetmeyeceğinin farkındadır, fakat bunu başaramasa bile, söz konusu kuruluşları kötülemek suretiyle, gördükleri işlevi engelleyerek, bu müeseselere Türkiye ve Dünyada meydana gelmiş olan sempatiyi gidermenin gayretkeşliği ile hareket etti. Türkiye’deki kartel medyasının her vesile ile ortaya koyduğu inançlı insanlara yönelik bu hasımane tavrı bir kez daha kendini gösterdi.

6. Bu dava, bu nevi yardım kuruluşlarının şeffaflık, açıklık temelli iç / dış kontrol ve denetim konularını gündeme getirmiş, konunun kendi içlerine dönük değerlendirme ve özeleştiri yapmalarını gerektiren başka bir boyutunun olduğunu açığa çıkarmıştır. Büyük çoğunluğu inançlı insanların yönetim ve kontrolünde bulunan yardım kuruluşlarının, özellikle yardımlara ilişkin işlem ve hesaplarını hiçbir şüphe ve tereddüte mahal vermeyecek şekilde, her şeyin kayıt altına alındığı ve “barkod sisteminin” uygulandığı, tam bir şeffaflık ve açıklık içinde yürütmelerinin gerekli olduğu anlaşılmıştır. Bu anlayışın bir gereği olarak örgütsel yapının kişisel güvenden ziyade, tam ve etkin bir iç/dış denetim ve kontrol gerçekleştirebilecek mekanizmalarla mücehhez kılınmış bir yapıya sahip olması gerektiği ortaya çıkmıştır.

Bu çerçevede, bu ve benzeri konularda yardım kuruluşlarını daha profesyonel çalışmaya ve işbirliğine yönlendirecek, hizmet kalitesinin artması, kaynakların daha verimli ve etkin kullanılmasını sağlamak için ilkeler ve hizmet standartları belirleyip dış denetim yapacak; bir ölçüde de yardım kuruluşlarını bir üst çatı altında birleştirerek birlikte düzenleme yapmanın (co-regulation) yolunu açacak, devletten bağımsız düzenleyici ve denetleyici bir özdenetim kuruluşunun faydalı olacağı düşüncemizi ifade etmek isteriz.

7. Bu davanın bir de Türkiye’nin iç ve dış siyasetine malzeme yapılması yönüne değinmek gerekmektedir. Dava, ülke kamuoyuna iç siyaset açısından, Başbakan Tayyip Erdoğan ile Aydın Doğan arasında yaşanan şiddetli çatışma zemininde gündeme gelmiştir. Doğan grubu, bu dava ile AK Parti arasında ilişki kurmaya ve bizzat Başbakanı iddia edilen yolsuzlukların içerisinde göstermeye çalışırken, diğer taraf bu saldırıların arka planında Aydın Doğan’ın hükümetten istediği rantları elde edememesi, hatta onun da ötesinde hükümete komplo kurarak yıkma teşebbüsünün olduğuna vurgu yapmıştır. Bu arada, eski MİT’çi Mehmet Eymür’ün Deniz Feneri e.V. Derneği davasının, Ergenokon Davası’na misilleme olarak ortaya çıkarılmış olduğu iddiası ve Fehmi Koru’nun Taha Kıvanç ismi ile kaleme aldığı yazılarında Almanya’nın bu dava üzerinden mahkemeyi kullanarak Türkiye’nin iç siyasetine müdahalede bulunmaya çalıştığını dile getirmesi davanın farklı mecralarda tartışmaya açılmasına neden olmuştur. Bu durumda, konu Almanya’daki bir yardım kuruluşunun yolsuzluk davası boyutundan/bağlamından öte, karmaşık iç ve dış siyasi kavga, sataşma, yorum ve mülahazalara malzeme olmuştur. Dolayısıyla davanın, bu çarpık kamplaşma zemininde sağlıklı bir şekilde tartışılmasının ve hakikate ulaşılmasının imkanı kalmamıştır.

8. Son olarak, 14 yıldır ülkemizde ve Dünyada yaptığı başarılı yardım faaliyetleriyle “Yüzyılın İyilik Hareketi” olarak belleklerde yer etmiş Deniz Feneri Derneği’nin, Almanya’da görülen Deniz Feneri e.V. Derneği davasından dolayı isim benzerliğine kurban gitmesinin önüne geçilmesi gerektiği üzerinde durmamız yerinde olacaktır. Kamu kurumlarının yapmış olduğu denetimin yanında her yıl bağımsız denetim kuruluşları tarafından da denetlenen bu yardım kuruluşunun gazete manşetleri tarafından mahkum edilmesine müsaade edilmemelidir. Dava iddianamesinde Türkiye’de adı Deniz Feneri olan derneğe ilişkin bir suçlamaya yer verilmemiştir. Türkiye’deki Deniz Feneri Derneği’nin Başkanı Engin Yılmaz, Almanya’daki dernekten toplam 6 milyon 940 bin Euro bağış aldıklarını kabul etmiş, ancak bu dernek ile organik bağlarının olmadığını belirtmiştir. Burada yapılması gereken Türkiye’deki Deniz Feneri Derneği’nin de ciddi ve özenli bir incelemeden geçirilip, varsa suçluların ortaya çıkarılmasıdır.

Bu durum benzeri tüm yardım dernekleri için de geçerlidir. Adı ne olursa olsun tüm yardım kuruluşları en sıkı şekilde iç ve dış denetim mekanizmaları oluşturularak düzenli olarak teftiş ve denetimden geçirilmelidir. Bu denetimler sonucu herhangi bir suistimal, hata veya suç unsuruna rastlanırsa sorumlular tespit edilmeli ve adli mercilere teslim edilmelidir. Bu konularda hiçbir zaman şüphelilere karşı korumacı davranılmamalı, “kol kırılır yen içinde kalır” tavrı benimsenmemelidir. Bu şekilde içerideki kirli unsurlar temizlenmelidir. Bu konuda gösterilecek azami hassasiyet, toplumdaki yardımlaşma hissinin korunması açısından büyük önem arz etmektedir. İnançlı insanların bulunduğu yapılar içinde hiç suç işlenmez denilemez. Parasal yönü olan her tür organizasyonda, tüm tedbirler alınsa bile, az veya çok, hata yapabilecek, suça bulaşabilecek insanların olabileceği ihtimali göz ardı edilmemelidir. Suistimal, hata veya suçun sabit olması durumda ise “suçun şahsiliği prensibi” gereği suçlunun ilgili şahıs olduğunu, kurumları suçlamanın ve karalamanın hakkaniyete sığmayacağını unutmamak gerekir.

Son söz olarak şunu söyleyebiliriz; salim bir akıl ile değerlendirip gerekli dersler almamız durumunda, Deniz Feneri e.V. Derneği davası krizini, “Merhametin Kurumsallaşması” davasını daha da muhkem kılmak için yeni bir imkan ve fırsata dönüştürmemiz mümkündür.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.