İLMİHAL- SABIR

Sabır, kâlb işidir. Kalbi, kasvetten, mâsivâdan kurtulmuş, imanın, ihlas ve takvanın nuru ile aydınlanmış olanlar, sabırlı olanlar, olur olmaz basit şeyler için tehevvüre kapılmaz, taşkınlık yapmazlar.
Sabır; sâbit kadem olmak, tahammül göstermek, tedirgin olmadan yapılması gerekeni yapmaktır. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Ancak sabredenler, hesapsız ecre nail olurlar.” (Zümer/10)
“Sizde olanlar tükenir. Allah katında olanlar ise sonsuzdur, tükenmez. Sabredenlere ecirlerini, yaptıklarından daha güzeli ile ödeyeceğiz. İşte onlar, sabrettiklerinden ötürü cennetin en yüksek dereceleri ile mükafatlandırılırlar. Orada hürmet ve selamla karşılanırlar.” (Furkan/75)
Her Müslüman şu üç hususta sabırlı olmalıdır. Çünkü sabrın kemâlî bu üç hususta gerekeni yapmakla hasıl olur:
1- Allah Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmekte sabır.
2- Allah Teâlâ’nın yasak ettiklerini yapmamakta sabır.
3- Bela ve musibetlere tahammül gösterip, isyan etmemekte sabır.
Her Müslüman Allah Teâlâ’nın emirlerini, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin emirlerini yerine getirmekte azami gayret göstermeli, zorluklar, engeller karşısında yılmadan, bıkmadan Kur’an ve sünnet doğrultusunda İslamî bir hayat yaşamak için sabırlı olmalı, sebat etmelidir.
Maalesef zamanımız insanı, çok çabuk yılıyor, çok çabuk bıkıyor, en basit bir engel karşısında yıkılıveriyor. Halbuki peygamberler, Allah Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmekte ne büyük fedakarlıklara katlanmışlar, ne büyük sıkıntılar çekmişler, işkencelere, zulümlere duçar olmuşlar, fakat asla Allah Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmek hususunda tekâsül göstermemişlerdir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “O, göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların Rabbidir. Ona ibadet et ve bu ibadette sabırlı ol.” (Meryem/65)
“De ki: Sizin, Allah’tan başka taptığınız şeylere tapmak bana yasak edildi. De ki: Ben sizin arzularınıza uymam. (Sizin arzularınıza uyarsam) Sapıtmış olurum ve hidayete erenlerden olmam.” (En’am/56)
İslam yolunda, Allah’a kulluk yolunda ilerlerken, birçok engelle karşılaşırız. Birçok gayri İslamî teklife muhatap olabiliriz. Böyle durumlarda asla gevşeklik göstermeden kulluk vazifemize devam etmeli, Allah Teâlâ’nın emirlerini yerine getirmekte sebat göstermeliyiz. Allah Teâlâ’nın yasakladığı, İslam dininin haram kıldığı şeyleri yapmamak hususunda da sabırlı olmalıyız.
Nefis, haramlara, kötülüklere karşı meyyaldir. Malı, makam ve mevkii, şöhreti, övülüp, methüsena edilmeyi sever. Bu gibi şeylerden çok hoşlanır. Halbuki bunlar öldürücü zehirdir. Müslüman kötülüklere, haramlara, günahlara karşı direnç göstermeli, Allah Teâlâ’nın yasakladığı haramları yapmamakta kararlı ve sabırlı olmalıdır.
İnsan zaman zaman hata ve kusur işleyebilir. Haram sınırlarını zorlayabilir. Bazı günahları irtikap edebilir. Böyle durumlarda kendimizi salıvermemeliyiz, gevşememeliyiz. Nefse, şeytana ve kötü çevreye ümit vermemeliyiz. Kötülüklerden kurtulmak, iyi bir insan, iyi bir Müslüman olmak için ümidimizi kaybetmemeliyiz.
Ben Müslümanca yaşamayı beceremiyorum düşüncesine kapılarak kendimizi bunalıma sürüklememeliyiz. Kendimizi toparlayıp hemen tevbe ve istiğfar etmeliyiz. Dergah-ı izzete iltica etmeliyiz. Bilmeyiz ki Rabbimiz Teâlâ; Rahmân’dır, Rahîm’dir, Gafûr’dur, Tevvâb’tır.
İslam’ın yasakladığı kötülükleri yapmamakta sabır göstermeli ve bu hususta nefis, şeytan, dünya ve insan engelini aşarken karşılaştığımız zorluklara tahammül etmeliyiz. Yılmadan, bıkmadan, sabrü sebatla kötülüklerden kurtulmak, haramlardan uzak kalmak mücadelesini sürdürmeliyiz.
Bir kötülüğü kalbimizden geçirdiğimiz zaman, “Allah Teâlâ bizimle beraberdir, bize bizden daha yakındır. O bizi görüyor, yaptıklarımızı biliyor, haberdar oluyor. O’ndan hiçbir şey gizli kalmaz” diyerek kalbimize sahip olursak veya bize bir haram, bir çirkin iş sunulur da böyle bir kötülüğü yapmaktan Allah’a sığınırım diye iltifat etmezsek, Allah Teâlâ bize iki cennet vaat ediyor. (Rahman/46) Ne büyük bir mutluluktur!
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de bu sabrı gösteren kişinin, mahşerin o dehşetli anında arşın altında gölgeleneceği müjdesini veriyor. Kişiye sadece amelinin fayda vereceği, güneşin bir arşın yaklaştırılacağı, insanların günahlarına göre ter deryasına dalacakları o dehşetli günde arşın altında gölgelenmek ne saadet ve ne mutluluktur. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Cennet nefsin hoşlanmadığı, zahmetli işlerle elde edilir. Cehennem ise nefsanî lezzetlerle hak edilir.” (Müslim)
Sabır göstermemiz gereken diğer bir husus da bela ve musibetlerdir. İnsan hayatı boyunca bir takım sıkıntılara, bela ve musibetlere duçar olabilir. Müslümana yakışan; isyan ve tuğyan etmeden, Allah’tan gelen ne suretle olursa olsun, ister hoşuna gitsin ister gitmesin, rıza göstermek, sabır göstermek ve hoşnut olmaktır.
İnsanlar:
1- Ya isyan ve tuğyanlarından, yaptıkları kötülüklerden, zulüm ve haksızlıklardan,
2- Ya imtihan olunmak için,
3- Ya da Allah indinde derecelerinin yükselmesi için belâ ve musibete duçar olurlar.
Her üç halde de sabrü sebat göstermek, isyan ve tuğyan etmemek gerekir.
Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Yoksa siz, sizden önce gelip geçmiş kavimlerin başlarına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokundu ki ve öyle sarsıldılar ki, Peygamber ve onlarla beraber iman edenler; Allah’ın yardımı ne zaman gelecek dediler. İşte o zaman (onlara) şüphesiz Allah’ın yardımı yakındır, denildi.” (Bakara/214)
Allah yolunda, Allah için hizmet ederken gelen belâ ve musibet ne güzeldir. Nefsimiz, şehvetimiz için kötülük peşinde koşarken gelen belâ ve musibet ise ne kötüdür, ne büyük bir felâkettir.
İmtihan için, sınanmak içinde belâ ve musibetlere duçar olabiliriz. Sabretmek ve kazanmak ne büyük bir mutluluk ve fazilettir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:
“Sizden önceki milletlerden, iman eden kimse yakalanıp, kazılan bir çukura atılırdı. Sonra bir testere getirilip başından başlayarak ikiye ayrılırdı. Onu dininden döndürmek için demir taraklarla tararlardı. Derilerini yüzüp kemiklerinden ayırırlardı. Bütün bu yapılanlar onları dinlerinden çeviremiyordu. Vallahi Allah bu işi tamamlayacaktır. Hem de öylesine ki bir süvari San’a’dan çıkıp Allah’tan ve koyunlarını kurt kapmasından başka hiç kimseden korkmadan Hadramut’a kadar gidecektir. Ne var ki siz acele ediyorsunuz.” (Buhari)
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin haber verdiği o günler geldi ve Müslümanlar o saadetli, o mutlu, o huzurlu günleri yaşadılar. Daha sonra ise İslam’dan uzaklaşıp, dünyaya dalmaları sebebiyle yeniden çeşit çeşit zulümlere uğradılar ve hâlâ uğramaktalar. Yeniden, Rabbimize döner, tağutlara değil, yalnız Allah Teâlâ’ya boyun eğer, itaat edersek, Allah için din-i mübîni İslam’a hizmet etmek azmiyle gayret kuşağını kuşanırsak, yalnız Allah’a kulluk eder, yalnız O’ndan yardım diler, O’na tevekkül edersek, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin haber verdiği o huzur günleri yeniden gelecek ve Müslümanlar yeniden izzet ve şerefe kavuşacaklardır.