HADİS İKLİMİ- Azimet ve Ruhsat

Hz. Aişe (r. anha) anlatıyor: “Rasulullah (sav) kendisine iki iş arasında seçim hakkı tanındığında günah olmadığı sürece kolay olanını seçerdi. Şayet (kolay olan iş) günah ise ondan insanların en uzak duranı o olurdu.”(Müslim)
Allah’ın kullarını sorumlu tuttuğu çeşitli emirler ve yasaklar, helaller ve haramlar asıl hükümleri oluşturur ve bunlarla amel etmek “azimet” olarak anılır. Fakat bu hükümlerin uygulanması esnasında karşılaşılan zaruret, meşakkat ve ihtiyaç gibi durumlar sebebiyle bazı hükümlerde çeşitli kolaylıklar gösterilmiştir. İşte bu kolaylıklara da “ruhsat” adı verilir.
Buna göre “azimetler” Allah’ın kulları üzerindeki hakkı, “ruhsatlar” ise kulların Allah’ın lütfundan aldıkları bir paydır. Ruhsatlar dini yaşamada bir gevşeklik değil, bilakis zorluk ve güçlüğün bulunduğu özel şartlarda dinin yaşanabilir olmasına imkân sağlayan özel ve geçici uygulamalardır.
İnananlar öncelikle asıl yapmakla yükümlü oldukları hükümlerle yani azimetle amel ederler. Ancak güçlerini aşan bir zaruret, ihtiyaç ya da zorlukla karşılaştıklarında kendilerine verilen ruhsatlardan da istifade etmeleri gerektiğini bilirler. Bu nedenledir ki Cenabı Hak, zorluk doğurabilecek bazı durumlarda bir çıkış yolu olarak ruhsatları da bildirmiştir. Örneğin Müslümanlara orucu farz kılmış, hastalık veya yolculuk durumunda orucun ertelenip daha sonra uygun bir zamanda kaza edilebileceği, buna imkân olmaması halinde de fidye verilebileceğini bildirerek güçlüğü ortadan kaldırmış ve ”Allah sizin için kolaylık diler, zorluk dilemez!” (Bakara, 183-185) buyurmuştur.
Yine, “Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur…” (Nisa, 101) buyrulmuştur. Bu bağlamda Allah Resulü de savaş ve sefer halinde öğle ve ikindi namazlarını birlikte, akşam ve yatsı namazlarını da birlikte kılmıştır (cem’ etmiştir).
Ümmetini daima itidale ve orta yola davet eden Allah Resulü, İslam dininin kolaylık dini olduğunu, yeri ve zamanı geldiğinde Allah tarafından verilmiş ruhsatlarla amel edilmesi gerektiğini bizzat göstererek öğretmiştir.
İbadetleri ve azimet hükümlerini uygularken nasıl onlara rehberlik yapmışsa, ruhsatların kullanımında da onlara öncülük yapmıştır. Hatta öyle zamanlar olmuştur ki kendisine uymayıp ruhsatlardan yararlanmayanları açıkça eleştirmiştir. Fakat gerek bu ruhsattan yararlanmasında, gerekse yararlanmayanlara sitem etmesinde Rahmet Elçisi’nin ashabına olan merhamet ve düşkünlüğü yatmaktadır. Sevgili Peygamberimiz, ruhsatları sadece bildirmekle kalmamış bizzat kendisi uygulayarak zihinlere yerleşmesini sağlamıştır.
İnsanlara güç yetiremeyecekleri şeyleri yüklemeyen Allah Teâlâ, kulları için daima kolay olanı dilemiş, insanlara yaşanması zor olan bir din göndermemiştir. Bu yüzden gayesi insanları korumak ve onları içine düştükleri meşakkatlerden kurtarmak olan İslam dini, kolaylık temeli üzerine bina edilmiştir. Allah’ın dininde kolaylık vardır.
Müslüman’ın yapması gereken şey, asli olan görevlerini yerine getirmektir. Bu da azimet olarak tanımlanmıştır. İhtiyaç, zaruret ve meşakkat hasıl olduğu zaman da zorunlu veya isteğe bağlı olarak ruhsatlara başvurulacaktır. Sözün özü, normal şartlar dahilinde azimetler ile, şartlar gerektirdiğinde de suiistimale ve istismara yol açmayacak şekilde ruhsatlarla amel edilmelidir.
İslam’ın çeşitli hükümlerini yerine getirirken bireylerin karşılaştıkları zaruret ve zorluklar karşısında ruhsatlardan yararlanması, dinin vermiş olduğu bir kolaylıktır. Bu tür ruhsatların istismar edilmesi ne kadar sakıncalıysa, onları dini hayatta bir “gevşeklik” olarak görmek, “yapılması gereken ibadetleri terk etmek” şeklinde anlamak da o kadar yanlıştır.
Netice itibariyle azimetler de, ruhsatlar da Yüce Allah’ın kullarının yararına vermiş olduğu hükümlerdir. Normal şartlarda azimetle amel eden Müslümanlar, yeri ve zamanı geldiğinde ruhsatlarla da amel edebileceklerini bilmelidir. Bu ikisinden birini tercih ederken belki de ölçü, “zararın def edilmesi, menfaatin celp edilmesi” olacaktır. Azimetler de ruhsatlar da Rabbimizin verdiği ikramlardır. Rahmet Elçisi’nin ifade buyurduğu gibi, ”Allah, yasakladıklarının yapılmasından nasıl hoşlanmıyorsa, tanıdığı ruhsatların kullanılmasından da öylece hoşnut olur.”