KADINA ŞİDDET VE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

KADINA ŞİDDET VE İSTANBUL SÖZLEŞMESİ

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurat.13)

“Sizin en hayırlınız hanımlarına karşı en iyi davranandır’.” (Tirmizi)

İlkokuldaydım (1982-1983’lü yıllar) okula tiyatro gelmişti. Büyük bir merakla salona toplanmış tiyatro gösterisini izliyorduk. Orada izlediğim bir sahneyi hiç unutmadım. Hz. Ömer cahiliye döneminde kızını  diri diri toprağa gömüyordu. Küçücük aklımda cevaplayamadığım sorular ve kalbimde hissettiğim müthiş acı…

Cahiliye döneminde kadınların mal gibi alınıp satılması, şiddet görmesi, paçavra gibi kullanılıp atılması haksızlığa uğraması, hor görülmesi, köle gibi çalıştırılması…

Sonra alemi nurlandıran bir Peygamber’in çağrısı İSLAM olmak ve Veda hutbesinde Hz. Peygamberin ‘Kadınlar size Allah’ın emanetidir’ nidası…“Kadınlar hakkında Allah’tan korkun. Çünkü siz, onları Allah’ın emaneti olarak aldınız ve Allah’ın adını anarak (nikâh kıyıp) kendinize helâl kıldınız” [Müslim] buyuran bir Peygamber’in ümmeti olarak ne yazık ki kadınlar hakkındaki hassasiyetine sahip çıkamıyoruz. Hayatında tek bir defa bile kadına el kaldırmayan Resul-i Ekrem’in yolundan gitmek gerekirken, günümüzde şiddet, istismar ve kadın cinayetleri tırmanmaya devam ediyor.

Gün geçmiyor ki haberlerde kadına şiddet ve cinayet vakaları duymayalım. Ben de görüşmelerimde bu tür olaylara fazlasıyla tanıklık ediyorum.

‘Eşinden boşanmak üzere olan bir danışanımın anlattıkları bütün gün kulaklarımda uğulduyor; kurulan sofraya tekme atarak başlayan öfke, kadının serçe parmağının kırılması ve yüzünün darmadağan olması ile sonuçlanıyor. Polise haber veren komşular ertesi gün kadına seni öldürecek sandık diyorlar.’

‘Bir başka danışanım kendisine sürekli küfreden  kocasını anlatırken ağlıyor. O sözlerin kendisini çocuklarının önünde ne kadar rencide ettiğini, ne kadar üzdüğünü  söylerken ki  çaresiz bakışları benim de içimi acıtıyor.’

Bir başka danışanım ise şunları anlatıyor.

‘Babam annemi her gün bir bahane bulup döverdi. Bazen bu neden, gözünün üstünde kaşın var kadar saçma olurdu.Hırsını alamadığında biz çocuklarını dövmeye başlardı. Annemin sahip çıkacak bir ailesi olmadığından bu hayata katlanmaktan başka çaresi yoktu. 4 Kardeş bizde evlenip o evden ayrılana kadar babamın dayağını yedik’

Şiddet, bütün dünyada ve ülkemizde büyük bir sorundur. Şiddet konusunda bir takım tedbirlerin alınması ve çözüm arayışlarına girilmesi elbette çok önemlidir. Ancak kadına şiddet sorununun çözülmesi için yapılan çalışmalara baktığımız da ne yazık ki ciddi sorunlar ile karşılaşıyoruz. Aile içi şiddetin asıl sebepleri  olan psikiyatrik hastalıklar, antisosyal veya  narsistik kişilik bozuklukları, alkol ve madde kullanımı, dürtü kontrol bozuklukları, empati yeteneğinin olmaması, aile içi şiddetin olduğu bir ailede büyümek, yoksulluk ve sorun çözme becerilerinin gelişmemiş olması üzerinde durmak yerine sadece olaylara toplumsal cinsiyet ve feminizm perspektifinden bakan, aile kurumumuzu ve toplumsal değerlerimizi hiçe sayan sözde şiddeti önlemek amaçlı İstanbul Sözleşmesi ve Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi ülkemizin dini, ahlaki ve sosyal dinamikleri ile uyuşmamakta  ve toplumda ayrılıklara sebep olmaktadır.

Ülkemizde büyük tartışmalara yol açan İstanbul Sözleşmesi nedir? Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele amacıyla, Avrupa Konseyi tarafından 2011’de İstanbul’da imzaya açılan bir sözleşmedir. Sözleşmenin amacı kısaca şu şekilde özetlenebilir:

-Kadına yönelik şiddeti önlemek, kovuşturmak ve ortadan kaldırmak,

-Kadınlara yönelik ayrımcılığı ortadan kaldırmak; kadın erkek eşitliğini teşvik etmek,

-Kadına yönelik şiddet mağdurlarının korunması için politika ve tedbirler geliştirmek,

-Kadına yönelik şiddet ile mücadelede uluslararası işbirliğini teşvik etmek,

-Şiddetle mücadelede ilgili kuruluşlara ve kolluk kuvvetlerine destek ve yardım sağlamak

Genel bir bakış açısıyla bakıldığında herkesin hem fikir olabileceği bu amaçlar kavramsal çarpıtmalar ve bir takım lobilerin özel gayretleri ile ne yazık ki kadın-erkek düşmanlığının arka planı haline getirilmiş, toplumsal cinsiyet ve cinsel yönelime indirgenmiştir. Hatta bazı marjinal grupların (LGBTI gibi) dayatmalarına dönüşmüştür. İstanbul Sözleşmesinde şiddetin risk faktörü olarak toplumsal cinsiyet ayrımcılığının gösterilmesi ve çözüm olarak da toplumsal cinsiyet ideolojisinin sunulması konu hakkında yapılan çalışmalarda hep ötekileştirilmekle sonuçlanmıştır.

Peki  Toplumsal cinsiyet (Gender) ne demektir? Toplumdan topluma değişen kadınlık ve erkeklik rollerine işaret eden bu kavram sosyo-kültürel bir çerçevede incelenir. Ancak 90’lı yıllardan itibaren (queer kavramı ile) kadın ve erkek rollerinin sadece kültürel değil biyolojik manada da kadın-erkek cinsinin olmadığı tezini savunmaya başlamıştır. Bununla birlikte cinsiyet seçme tıpkı bir elbise seçme gibi özgür irade ile yapılacak bir şeymiş gibi zihinlere enjekte edilmeye çalışılmaktadır. İzlediğimiz dizilerde, okuduğumuz kitaplarda, hatta çocuk yayınlarında, sosyal medya da sürekli cinsiyetsiz profiller adeta gözümüzün içine sokulmaktadır.

 İstanbul sözleşmesinde şiddet kavramının erkek cinsiyet kimliğine indirgenmesi  de en büyük yanlışlardandır. Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet sadece erkek üzerinden tanımlanmaktadır. Erkek karşıtlığını destekleyen bir sözleşme adaleti sağlayamaz.

Yine sözleşmede eş yerine partner kelimesinin kullanılması evlilik karşıtı ideolojileri destekler. Bu durum da bizim inancımıza, gelenek ve göreneklerimize tamamen terstir.

Dini ve fıtri açıdan toplumumuza uymayan, toplumun normlarını ve ananelerini söküp atmaya çalışan, ahlaki yapıyı ve aileyi parçalamaya yönelik  olan bu sözleşme 20 Mart 2021 itibariyle fesh edilmiş ve yerine kendi inanç ve değer sistemimize uygun çalışmaların yapılması kararlaştırılmıştır. Şiddetin yaşanmaması ve şiddete uğramış bireylerin korunması çok önemlidir. Bu konunun uluslararası sözleşmelerden ziyade iç hukuk yollarıyla teminat altına alınmasına karar verilmesi de sevindiricidir.

Ancak sadece yasalar çıkararak kadına şiddet sorununun çözüleceğini zannetmek  de doğru bir bakış açısı değildir. Burada toplumdaki bütün bireylerin üzerine düşen görevler vardır. Toplumumuzdaki bozulma ve çürümenin, kadına şiddet vakalarının artmasının tek nedeni İstanbul sözleşmesi değildi. Yeni yapılacak düzenleme de bütün problemleri çözmeyecek. Çünkü modern hayat ile birlikte aile yapımızda, insan olarak birbirimize bakışımızda, eşya ile ilişkilerimizde, dijital dünyadaki gelişmelerin yaşantılarımıza etkilerinde çok ciddi dönüşümler yaşıyoruz.  

Daha bütüncül bakış açılarıyla olayları değerlendirmek, bir müslüman olarak dini referansları esas almak, bizi biz yapan toplumsal değer ve normlara sahip çıkmak, birey olarak sorumluluklarımızı yerine getirmekle işe başlayabiliriz.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.