BOŞANMA VE ÇEŞİTLİ MESELELER 

BOŞANMA VE ÇEŞİTLİ MESELELER 

Zamanımızda boşanmaların çoğaldığını, nikâhın zayıfladığını müşahede     ediyoruz ve üzülüyoruz. İnsanlar boşanmayı bir çare olarak görüyor.

İslam’a göre boşanmanın hükmü nedir?  Yusuf ALTIN / İSTANBUL

BOŞANMANIN HÜKMÜ

Aslolan nikâhın devamıdır. Boşanmaya İslam’da ve tüm semavî dinlerde hoş bakılmamıştır. Zira boşamakta peygamberlerin sünneti olan nikâhı kesmek vardır. Nitekim Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

“Allah nezdinde mübah olanların en buğzlusu boşamadır.” (Ebu Davud) buyurmuşlardır.

Boşama, şer’an nikâh ile sabit olan evlilik bağının kaldırılmasıdır. Ancak basit gerekçelerle aile bağını yıkmamak gerekir. Kadın boşama ancak zaruret ve ihtiyaç karşısında mübahtır.

Şayet kadınla erkeğin boşanmaları lüzumlu ise, başka imkân kalmamışsa bunun nasıl yapılacağını Allah Teala şöyle beyan ediyor:

“Kadınları boşadığınız vakit onları ya iyilikle tutun ya da iyilikle bırakın. Fakat haksızlık ederek ve onlara zarar vermek için onları nikâh altında tutmayın. Kim bunları yaparsa kendine kötülük etmiş olur.” (Bakara 231)

Ayette geçen “onları ya iyilikle tutun ya da iyilikle bırakın” ifadesi, güzel bir geçimle evlilik hayatını devam ettirin, kadına zulmetmeyin; meşrû bir mazeret olmadan boşanmaya tevessül etmeyin ama boşanma zaruret haline almışsa bunu da kadına zulmetmeden, sünnete uygun yapın, demektir.

Boşanmalar, genelde kişi ve toplumların Kur’an ve sünnetten uzaklaşmaları neticesinde vukû buluyor. Çünkü beşerî sistemlerde zina mefhumu Kur’an’daki gibi değildir. Beşerî sistemlerin Kur’an’a, sünnete ve ahirete imanı yoktur. Helal haram mefhumu da yoktur. Müslümanların beşerî sistemleri kabul edip sonra da onun sonuçlarından yakınmalarına denizdeki balıklar bile güler. Günümüzde, ailelerin sorunları ve huzursuzlukları günden güne artmaktadır. Mümin, Allah rasulüne, Kur’an’a inanan kişidir. İnandığı kitaba göre amel etmez ise dünyada sıkıntı çektiği gibi ahirette de azap görecektir. Allah’ın azabı ise pek şiddetlidir.

Hadis-i şeriflerde

“Mümin insanların kendisine güvendiği kimsedir.” (Tirmizî)

“Müslüman elinden ve dilinden insanların selamette olduğu kimsedir.” (Buhari ve Müslim) buyrulmuştur.

Hem ayet hem de hadisler genel olarak insanlar ile iyi geçinmenin bütün unsurlarını ihtiva etmektedir. Karı koca başkaları ile iyi geçindiği gibi birbirleriyle de iyi geçinmelidir. Hem kadın hem de erkek başkalarına gösterdikleri nezaketi birbirlerinden esirgememelidirler. Allah Teala şöyle buyuruyor:

“İyilik ederseniz kendinize iyilik etmiş olursunuz. Kötülük ederseniz o da kendi aleyhinizedir.” (İsra 7)

Boşanma neticesinde çocuklar perişan ve mahzun, yakınlar üzgün, taraflar arasında ise kin, buğz gibi nice gariplikler kaçınılmaz oluyor.

Netice olarak gönlümüzü önce Allah’ın nuru ve muhabbeti ile ziynetleyelim. Bilelim ki Allah ne güzel dost ne güzel yardımcıdır. O’nu dost edinirsek düşmanlarımız da dost olur. Her şey O’nun izniyledir. Her güzellik Allah’tan, yanlışlar ise nefsimizdendir. İçimizde sulh olursa ailelerimizde ve toplumda da sulh olur. Hayat bu dünya ile sınırlı değildir; asıl hayat öldükten sonradır. Aile bu hususlarda birbirlerine yardımcı olmaya daha müstahaktır.

 

ÇEŞİTLİ MESELELER

İSLAM’DA ÇALGI VE EĞLENCELERİN HÜKMÜ

Çalgı hakkında hadisler varit olmuştur. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

“Müslümanın her oyunu batıldır. Üç oyun müstesna. Bunlar atını terbiye etmesi, ok atması ve ailesi ile eğlencesinden ibarettir.” (Tirmizî) buyurmuştur.

Günümüzde atın karşılığı araba, uçak ve benzerleri, okun karşılığı da zamanın her türlü silahıdır. Müslümanlar bunları hem üretmeli hem de en güzel şekilde kullanmalıdır. Bir erkek, ailesi ile muhabbete vesile olan meşrû eğlencelerden istifade edebilir.

Yine Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

“Şer’an caiz olmayan oyun ve eğlenceleri dinlemek günahtır. Onların yanında oturmak fasıklıktır. Onlardan lezzet almak küfran-ı nimettir.” buyurmuşlardır.

Müslüman bir kimsenin meşru olmayan şarkı, türkü, çalgı, eğlence ve oyunları işitmemeye çalışması vaciptir. (Mevkufat 4/108)

 

MESCİTTE NAMAZDAN SONRA MUSAFAHANIN HÜKMÜ

Ulemamızdan bazıları ile daha başkaları namazların sonunda adet olan musafahanın mekruh olduğunu söylemiştir. Hâlbuki musafaha sünnettir. Burada mekruh olması, namazdan sonra musafaha hakkında bir rivayet olmadığı içindir. Namazlardan sonra musafahaya devam avam takımının sünnet zannetmesinden ileri gelmektedir. Namazdan sonra musafahalaşmak sünnettir düşüncesi olmaksızın musafaha yapılırsa mekruh olmaz. Aynı sebepten ulema, namaz en hayırlı iş olmasına rağmen, bazı bidatçilerin uydurdukları regaib namazı için bir yere toplanmayı menetmişlerdir. Zira bu hususi gecelerde regaib namazı rivayet olunmamıştır. (İbni Abidin 3/487)

MESCİTTE KONUŞMANIN HÜKMÜ

Mescitte boş yere konuşmak mekruhtur. Hadiste varit olmuştur ki mescitteki söz ateşin odunları yediği gibi insanoğlunun hasenelerini yer bitirir. Bunlar mescitte konuşulan helal şeyler olması halindedir. Haram konusunda değil. Çünkü konuşulan konu haram ise günah bakımından daha dehşetli ve korkunçtur. (İbni Abidin 15/528)

 

SAÇ EKLEMENİN HÜKMÜ

İnsan saçına saç eklemek gerek hakiki saç olsun gerek suni saç olsun mekruhtur. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

“Allah Teala saç ekleyene de ekletene de, dövme yapana da yaptırana da lanet etsin.” buyurmuşlardır. (Mevkufat 4/114)

 

GİYSİNİN İSLAMÎ HADDİ NEDİR?

Müslüman için avret mahallini örtecek kendisini sıcaktan soğuktan koruyacak miktar elbise giymek farzdır.

Allah Teala Kur’an-ı Kerimde şöyle buyuruyor:

“Ey âdemoğulları, size ayıp yerlerini örtecek giysi süslenecek elbise yarattık takva elbisesi daha hayırlıdır.

Ey âdemoğulları, şeytan ana babanızı ayıp yerlerinizi kendilerine göstermeniz için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın!” (Araf 26–27)

“Mümin kadınlara söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar ziynet yerlerini açmasınlar! Bunlardan kendiliğinden görünen kısmı müstesnadır. Başörtülerini yakalarının üstüne koysunlar.” (Nur 31)

Bütün bedeni örtecek diğer giysi için şöyle buyrulur:

“Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıkacakları zaman) cilbablarından (dış elbiselerinden) üzerlerini sımsıkı örtmelerini söyle. Bu onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. ” (Ahzab 59)

Bu ayetleri okuduktan sonra hiç izaha muhtaç olmadan her aklıselim sahibi kişi kadının nasıl giysiye sahip olması gerektiğini; kadının örtüsünün izzetini ve şerefini nasıl koruduğunu bilir ve anlar. Ne gariptir ki bazı mümin hanımların giysileri ayetlerde istenilen ilâhî emre uygun değildir. Peygamberimizin hanımı Aişe annemizin ve kızı Fatıma annemizin giysisini düşünelim ve örnek alalım. Onlar asla böyle giysi giymediler.

Günümüzdeki pek çok hanım kızımızın ve hanım bacımızın giysisi cehennemliklerin giysisidir. Cehennem azabı ise pek şiddetlidir. Bugün size bu giysiyi uygun görenler o gün ne kendilerini ne de sizleri cehennem ateşinden kurtaramazlar. Her türlü haram müslümanların ne malı ne de işidir. İslamî olmayan giysiler öldükten sonra o bedenin ateşe müstahak olacağını gösterir. Ümit ederiz ki gafletle böyle bir yanlışa düşen bacılarımız samimi tevbe ederler. Takva elbiselerini giyerler. Allaha tevekkül ederler de yanlışta ısrar etmezler.

Rabbim akıbetimizi hayr etsin. Rabbim yar ve yardımcımız olsun.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.