Devlet ve Rejim İlişkisi Üzerine

Devlet ve Rejim İlişkisi Üzerine

I.GİRİŞ

Söze, çoğu zaman birbiriyle karıştırılan, hatta birbirinin aynı zannedilen devlet ve rejim’in aynı şey olmadığını hatırlatarak girmek
istiyorum. Bu konuların net olarak ortaya konulabilmesi için herşeyden önce, kullanılan kavram ve terimlerin doğru
tanımlanması gerekmektedir. Tanım verilmeksizin yapılacak yorumlar, yerine oturmayacaktır.

Önce devlet kelimesinin sözlük anlamının ne olduğuna bir bakmamız gerekiyor. Türkçede kullandığımız devlet kelimesi, Arabça
“devl” fiilinden türemiş olup “el değiştiren, elden ele geçen güç, kudret, iktidar, servet, mal ve makam” anlamlarına gelmektedir.

II. BAZI TANIMLAR

Bir kavram olarak devlet konusunda benimsenmiş değişik tanımları sırasıyla verelim:

1) Siyasi anlamda devlet, “kültürel birliği olan ve kurumlaşmış bir iktidar tarafından yönetilen bir insan topluluğunun sınırlarla
belirlenmiş bir toprağa yerleşmesi sonucunda meydana gelen siyasal toplum” olarak tanımlanmaktadır.

2) Felsefi anlamda devlet, “yönetimin merkezi unsurları” olarak tanımlanmaktadır.

3) Yönetim bilimi açısından devlet, “kamu kurum ve kuruluşlarının ve kamusal güçlerin tümü” olarak tanımlanmaktadır.

4) Hukuki anlamda devlet, “hukuken ulusu kişileştiren, iç ve dış egemenliğe ve örgütlü zor kullanma hakkına sahib, sınırları
belirli bir toprak parçası üzerinde yer alan kamu hukuku tüzel kişisi” olarak tanımlanmaktadır.

5) Filolojik anlamda devlet, “kudret, güç, imkan” anlamında kullanılmaktadır. Üst düzey bir bürokrata “Devletli efendim!” demek
ya da daha çok eskiden kullanıldığı biçimiyle “Devletlü Sultan’ım!” ifadesinde veya “devlet içinde devlet” sözünde olduğu gibi.

6) Mecazi anlamda devlet, “mutluluk, ongunluk, talih, şans, esenlik” anlamında kullanılmaktadır.

Birisini uğurlarken kullanılan “Devletle gidin!” ifadesinde olduğu gibi. Ya da Kanuni’nin, “Olmaya devlet cihanda bir nefes
sıhhat gibiÓ dizesinde olduğu gibi.

“Devlet-i şehadet” ifadesi, Peygamberlik’ten sonra en yüce makam olarak bilinen şehadet makamına erişilmesi nedeniyle
duyulan sonsuz mutluluğu ifade etmektedir.

III. DEVLET’İN KISA TARİHÇESİ

Bugünkü anlamıyla devlet, Batı’ya özgü bir kurum ve daha çok Batı’da tartışılmış bir kavramdır. Doğu’da tartışılmamış olması, bir
devlet geleneği olmadığından değil, Doğu kültürlerinde (gerek Çin kaynaklarında, gerek İslam kaynaklarında) devlet yerine
hükümet kavramının tercih edilmiş olmasındandır.

Batı’da XVI. yüzyıla gelinceye kadar bugünkü anlamda devlet kavramının kullanıldığına rastlanmamaktadır. Ortaçağ’da siyasal
egemenliğin kaynağı toprak idi. Egemenlik, toprak mülkiyetine dayandığından o dönemde devlet, “arazi, toprak” anlamına gelen
terre ya da terra kelimeleriyle ifade edilmekteydi. İngilizce’ye state, Almanca’ya sataat. Fransızca’ya ise etate olarak yerleşen
Latince’te status kelimesi, siyasal anlamda ilk kez XV. yüzyılda İtalya’da belli bir topluluğun temel siyasal örgütlenme yapısını
açıklamak için kullanılmış, diğer Batı dillerine de buradan geçmiştir

IV. KUR’AN’DA DEVLET

Kur’an-ı Kerim’de ise devlet sadece bir yerde geçmektedir. Fakat orda da bugünkü anlamından farklı bir şekilde geçmektedir.
Burdaki kullanımında da kelimenin gene bir “güç, iktidar, imkan” anlamı vardır. Ama daha çok olumsuz bir yaklaşımdır. Yüce
Allah (cc) Kur’an-‘ı Kerim’de, ganimet mallarının bir kısmının Hz. Peygamber (s.a.v.) Peygamber yakınları, yetimler, yoksullar ve
yolda kalmışlar için kullanılmasının, bu malların toplumda sadece belirli kişiler arasında dönüp dolaşan bir “devlet” haline
gelmesini önlemek için bir tedbir olduğunu beyan etmektedir. (Haşr Suresi, 59/7)

V. FİLOZOFLARIN DEVLET TANIMLARI

Şimdi de bazı filozofların devlet kavramına dair yaptıkları tanımlara bakalım. İlkçağ Yunan filozoflarından Eflatun’a göre devlet,
“insanın tek başına kendi kendine yetmemesi nedeniyle, ihtiyaçlarını karşılamak üzere meydana getirdiği bir kurum”dur.

Aristo da Eflatun’a yakın bir tanımla devletin “kendi kendisine yetmek iddiasında olan ve yaşayabilmek için ihtiyacı bulunan
herşeyi genellikle kendisi sağlayabilen yurttaşların ortak iradelerinden kaynaklanan bir kurum” olarak tanımlamaktadır.
Hristiyan filozoflardan St. Augustin’e göre de, devlet, “ilk günah neticesinde Cennet’ten kovulan insanoğlunun yeryüzünde
teşkilatlanma zorunluluğu duymaları üzerine ortaya çıkmış bir kurum”dur.

Machiavelli, devlet için “örgütlenmiş bir kuvvet olarak kendi bölgesinde üstün ve diğer devletlerle bağlantısında bilinçli bir
büyüme siyaseti izleyen kurum” tanımını yapmıştır.

Rousseau’ya göre devlet, hayatı üyelerinin birliğine dayalı tüzel bir kişilik olup amacı üyelerinin korunması ve refahıdır.

Hegel’e göre devlet (staat), özel hukuk ve özel mülkiyet, aile ve ekonomik toplum alanlarında siyasal örgütlenmenin en yüksek
biçimi ve somut özgürlüğün eyleme dönüşmesidir. Kişiler, kişiliklerine, özel çıkarlarına ve haklarının tanınmasına güçlerin
dengesini kuran Anayasa’nın koruyuculuğu altında devlet’te ancak kavuşabilirler. Bu nedenle, devletin temsil ettiği evrensellik
bütün bireyleri tam anlamıyla hoşnud edecek biçimde düzenlenir. Devlet, Nesnel Ruh’un en yüksek biçimidir ve Mutlak Ruh’un
ürünleri (din, felsefe ve sanat) tarafından içten denetlenir ve yargılanır.

J. Bodin, devlet’i “birçok ailenin ve onların malik oldukları şeylerin egemen güç tarafından adaletli bir şekilde yönetimi” olarak
tanımlamaktadır.

Proudhon, devlet’i “mülkiyetin ve hakların güvencesi” olarak görmektedir. Ancak, devlet sadece istikrarı sağlama kurumu
değildir. Aynı zamanda, kaynağı ne olursa olsun, özel mülkiyeti güvence altına alan ve bunun için kuvvet kullanma imtiyazına
da sahip bulunan tüzel kişiliktir.

Marxist yaklaşıma göre ise devlet, egemen sınıfın hizmetindeki bir denetim ve baskı organıdır. Marx ve Engels, müşterek olarak
kaleme aldıkları Alman ideolojisi isimli eserlerinin girişinde bu konuda şu görüşe yer vermektedirler: “Devlet, bir egemen sınıf
bireylerinin ortak çıkarlarını değerlendirmeye yaradığı ve bir dönemin tüm sivil toplumu onda kendini bulduğu için, bütün kamu
kurumları Devlet aracılığıyla ortaya çıkar ve bir siyasal biçim kazanırlar.”

Gene Marxist düşünürlerden Gramshci, günlük hayatta devletin ayak altında dolaşmaması gerektiği düşüncesinden haraketle,
Lassalle’ın kullandığı “gece bekçisi” yaklaşımı ile İtalyanlar’ın benimsediği “jandarma devlet” yaklaşımını birleştirerek eklektik
bir anlayışa ulaşır.

Çağdaş siyaset bilimcilere göre ise devlet, kısaca, “karmaşık yapıya sahip bir tüzel kişilik”tir. Şimdi de karmaşık olduğu
düşünülen bu tüzel kişiliğin yapısal özelliklerine bir bakalım.

IV. DEVLET’İN YAPISAL ÖZELLİKLERİ

Devlet, toplumsal örgütlenme biçimlerinin en kapsamlısıdır. Aile, cemaat, cemiyet, dernek, sendika, siyasal parti, vakıf, mezheb,
meşreb vs. örgütlenme biçimleri yanında devlet, en geniş kapsamlı ve en güçlü olanıdır. Devlet, toplumdaki öteki tüm kurumları
içerir ve örgütlenme hacmi onlardan çok daha geniş, kapsayıcı bir kurumdur.

Devlet yapısı içinde, çok ileri derecede bir iş bölümü vardır. Yasama, yürütme ve yargı gibi temel organların görev ve
sorumluluk alanları kesin sınırlarla belirlenmiştir ve devletin yozlaşmaması için bu sınırların kesinlikle ihlal edilmemesi
gerekmektedir.

Devlet, öteki tüm sosyal ya da siyasal kurumlar arasında, gerektiğinde güç kullanma imtiyazına sahip tek kuruluştur.

Devletin teşekkülü için en az üç unsurun bulunması şarttır:

1- İnsan unsuru (halk ya da millet)

2- Fiziki unsur (ülke)

3- Siyasal unsur (egemenlik)

VII. DEVLETİN AMAÇ VE ARAÇLARI

Yukardan beri verdiğimiz tanımlardan da anlaşılacağı üzere, devletin amacı; bireylerin temel haklarını korumak ve mal, can vs.
emniyetlerini ve toplumun huzur, sükun ve güvenliğini sağlamaktır.

Devlet bizim için vardır, bizim temsilcimizdir, bizim ortak paydamızdır, bizim hamimizdir, bizim namusumuzdur, bizim kollektif
kişiliğimizdir, bizim vitrinimizdir…

Devlet ile rejimin ayrı ayrı şeyler olduğunu, daha doğrusu olması gerektiğini en açık biçimde federal devletlerde görebiliriz.
Federal yapıya sahib bir devlette, tek bir rejim federasyonun bütün unsurlarına uygulanamaz. Devletin niteliği tektir, ama
federasyona katılan unsurların rejimleri ayrı ayrı olabilir. Bir ülkenin siyasal rejiminin niteliği başka birşeydir. Devletin yapısı
Başkanlık sistemi şeklinde ya da Federal sistem şeklinde dizayn edilmiş olabilir. Ama rejim her iki sistemde de aynı olabilir. Yani
rejim ayrıdır, devlet ayrıdır. Devletin nitelikleri ile, rejimin nitelikleri birbirine karıştırılmamalıdır. “Sosyal devlet” ya da “hukuk
devleti” olabilmenin ilk, hatta tek şartı da budur. Ne var ki, siyasal bilimlerde birçok tez, kağıt üzerinde durduğu gibi durmaz,
pratik uygulamaları tamamen tanınmaz hale getirebilir.

VII. REJİM (SİSTEM, NİZAM)

Her ne kadar rejim ile sistem ya da nizam kelimeleri değişik alanlarda değişik anlamlara gelebiliyorsa da, siyasal bilimlerde her
üçü de aynı anlamda kullanılmaktadır.

Siyaset biliminde rejim, “siyasal örgütlenme tarzını ve iktidarın kullanım biçimini belirleyen uygulamalar, yöntemler ve kurumlar
bütünü” olarak tanımlanmaktadır.

Ekonomide kullanılan “ekonomik rejim” terimi, “ekonomik servetlerin üretim, tüketim ve bölüşümünü düzünleyen kurum ve
mekanizmaların tümü” olarak tanımlanmaktadır.

“Siyasal sistem” tabiri ise “bir devletin siyasal hayatını belirleyen kurumların, güçlerin ve değerlerin tümü” olarak ya da “
sistemin analizi çerçevesinde, belirli bir toplumsal çevre içindeki karşılıklı siyasal etkiler” olarak tanımlanmaktadır.

Devlet-rejim ilişkisi bağlamında daha açık konuşmak gerekirse, devlet; bütün ulusun elbirliğiyle meydana getirdiği imkan, kurum
ve kuruluş, maddi ve manevi değerler manzumesi, rejim ise bu değerleri ve imkanları kullanan yönetim anlayışıdır.

VIII. DEVLET BİÇİMLERİ VE “GASBEDİLMİŞ DEVLET”

Egemenlik, hukukun üstünlüğüne saygı vb. özellikler bakımından çeşitli devlet biçimleri vardır. Devletler karakterleri itibariyle
egemen devlet (bağımsız devlet), yarı egemen devlet, federal devlet, patron devlet, jandarma devleti, polis devleti, hukuk
devleti, sosyal devlet, totaliter devlet gibi isimler alabilir.

Bir devlette bulunması arzulanan en önemli karakter, hukukun (yasalardan ve rejimin ilkelerinden) üstünlüğü ve sosyal devlet
ilkelerine bağlılıktır. Böyle olması halinde, devlete karşı olunmaz. Çünkü insanın devlete karşı olması, bir bakıma kendisine ait
birşeye karşı olmasıdır. Rejim herkesin rejimi değildir, ama devlet herkesin devleti’dir. Yani devlet sadece resmi ideolojinin ya da
rejimin ve taraftarlarının değil herkesin devleti olmak zorundadır. Bir ülkede devlet herkesin devleti değilse, o devlet
gasbedilmiş devlet’tir.

IX. CİHANGİRLİĞİN İLKESİ

Bazan kelimelerin değişik bilim dallarının terimi olarak kazandıkları anlamlar, siyasal yorumlarda çok farklı açılımlar için son
derece elverişli içerikler taşıyor da olabilir. Bunun en güzel örneği rejim kelimesinin bir fizik terimi olarak kazandığı anlamdır.
Rejim kelimesi, Fizikte, “bir sistemde önemli parametrelerin değişmez kaldığı evrim biçimi” olarak tanımlanmaktadır. Yani bir
rejimin karakteri ne olursa olsun, tabii/evrensel yasalarla uyuşan yanlarının bulunması gerekir. Rejimlerin icabında
değişebilmesi ve bazı karşı konulamaz sosyal/evrensel değişimlere uyum sağlayabilmesi gerekir. Ama bu değişim ne kadar hızlı
ve radikal olursa olsun, evrim geçiren rejimlerin birtakım değişmez (değişmesi gerekmez) genelgeçer parametlerin üzerine
oturması da gerekmektedir. Değişime ayak uyduramayan ya da değişirken belirli parametleri koruyamayan rejimlerin cihangir
olması ya da uzun süre ayakta kalabilmesi mümkün değildir.

Cihangirliğin ilke’si (olmazsa olmaz maddesi) bu iki umdedir.

X. İSLAM’DA DEVLET VAR MIDIR?

Daha önce de belirttiğimiz gibi, Yüce Allah (cc), Kur’an-ı Kerim’de bugünkü anlamda devlet’ten sözetmemiştir. Devlet kelimesi
ise bir yerde geçmektedir, o da olumsuz anlamda kullanılmaktadır. Ama bir yönetim biçimi anlamında devlet, İslam’da tabii ki
vardır.

İslam’ın genel hükümlerine ve bireye yüklediği sosyal içerikli yükümlülüklere bakıldığında, bunların bireysel çabalarla yerine
getirilemeyeceği, kaçınılmaz olarak devlet organizasyonu gerektirdiği hemen anlaşılacaktır. O nedenle, zaman zaman gündeme
getirilen ve bazılarınca da özellikle gündemde tutulmak istenen “İslam’da devlet var mıdır, yok mudur?” tartışmasını gereksiz
buluyor ve üzerinde bile durumaya değer görmüyorum.

Ancak şu kadarını belirtmeden de geçmek istemiyorum: Tabii ki, devlet denildiğinde aklımıza daima başkaları tarafından şablonu
çizilmiş bir şema gelmemelidir. Bir toplumda devlete duyulan ihtiyacın nedenleri temel olarak değişmez, ama devlet şekilleri ya
da bu devleti işleten rejimin karakteristikleri değişebilir. Ama devlet ( ya da yönetim biçimi) olmaksızın toplum hayatı çekilmez
olur. “En kötü devlet bile, devletsizlikten iyidir.” sözüne şimdilik hak vermekten başka çaremiz yok galiba.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.