Fethin Yolu İnfaktan Geçer

Fethin Yolu İnfaktan Geçer

 

Mülkün sahibi olan Rabbimiz, mülkünden dilediği kadarını, dilediği kullarına, dilediği kadar bahşetmektedir. Bütün varlığı ile Rabbine ait olan kul, Rabbinin mülkünde sınırlı bir sürede kendisine tahsis edilen mülkte, şartlı bir tasarrufa sahiptir.

Rabbimiz buyurmaktadır:

“Göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır.” (Al-i İmran 189)

“Ey insanlar! Hepiniz Allah’a karşı fakirsiniz, muhtaçsınız! Gani (zengin) ve hamda layık olan ancak Allah’tır.” (Fatır 15)

“Dünya hayatında onların geçimliklerini aralarında biz paylaştırdık. Birbirlerine iş gördürmeleri için kimini ötekinden derecelerle üstün kıldık.” (Zuhruf 32)

Gerçek mülk sahibi Rabbimizdir. Onun mülkünde benlik iddia etmek ona isyandır, haddi aşmaktır. Mülkün sahibi olan Rabbimiz bol verdiği kullarını, şükür ve infakla imtihan ederken, az verdiği kullarını da, sabır ve kanaatla imtihan etmektedir. Rabbimizin mülkünde tasarruf yetkisi verdiği kulundan istediği; kendine yetecek kadarını alması, kalanını ise Allah yolunda tasadduk etmesidir.

 “(Resulüm) sana neyi infak edeceklerini sorarlar. Deki: ihtiyaç fazlasını” (Bakara 219)

İşverenin muhasebe işini yapanın görevi ne ise Rabbimizin mal mülk verdiği kulunun vazifesi de o olur.

“Sonra siz, o (kıyamet) günü nimetlerden elbette hesaba çekileceksiniz.” (Tekasür 8)

İnce bir hesaba çekileceğini bilen muhasebeci nasıl zimmetine mal geçirmeye çalışır. Allah Teâlâ malını zimmetine geçirmeye çalışanların akıbeti ise tümden perişanlıktır.

“…Altın ve gümüş yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele! O gün cehennem ateşinde bunlar kızdırılıp, onların alınları, yanları ve sırtları dağlanır. İşte bu nefisleriniz için biriktirdiğiniz servettir.  Artık yığmakta olduğunuz şeylerin (azabını) tadın.” (Tevbe 34-35)

Allah’ın verdiklerini Allah’ın yolunda infak etmeyenler, zimmetine mal geçirmeye çalışanlardır. Hangi akıl sahibi Allah’ın verdiğini zimmetine geçirmeyi düşünebilir ki, amma maalesef bugün müslümanlardan çoğu bu duruma düşmektedir. Hâlbuki Rabbimizin dünyada verdiği nimetler devre mülktür.  İstesek de  istemesek de bir sonraki nesle devredecektir. Bu mülkte sonsuz tasarruf yetkisi peşinde koşanlar abesle iştigal etmektedirler. 

“Mal sahibi mülk sahibi

Hani bunun ilk sahibi

Mal da yalan mülk de yalan

Var biraz da sen oyalan.”

Mal ve mülkteki tasarruf yetkisi, insan ömrüyle sınırlıdır. Onun da nerede tükeneceği belli değildir. Akıllı insan mülkü devretmeden, sahibinin rızası doğrultusunda tasarruf edendir.

Rabbimiz infak ettikçe onu arttıracağını vaat etmiştir.

“Allah yolunda mallarını harcayanların, örneği yedi başak bitiren bir dane gibidir ki, her başakta yüz dane vardır. Allah dilediğine kat kat fazlasını verir. Allah’ın lutfu geniştir. O her şeyi bilir.” (Bakara 261)

İnsanlar dünyevi kazançları söz konusu olunca “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” derken aynı gayreti uhrevi ticaretlerinde göstermemektedirler. Bu da onların imandaki derecelerini gösterir…

Rabbimiz:      

“Gerçek müminler ancak; Allah ve Resulüne iman eden ve sonra da şüpheye düşmeyerek mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihat eden kimselerdir. İşte (imanlarında) sadık olanlar bunlardır.” (Hucurat 15) buyurmaktadır.

Rabbimiz bu ayeti celilesinde müminin imandaki samimiyetini Allah yolunda mal ve canlarla mücahedeye bağlamaktadır. Bu ise hayat bitmeden mal mülk elden çıkmadan mümkündür. Hayat bitip mülk devrettikten sonra ölümle gaflet uykusundan uyanan insanın pişmanlığı hiçbir fayda vermez.

 “…Rabbim beni(m ölümümü) kısa bir müddet geciktirsen de, sadaka verip salihlerden olsam.” (Münafikun 10)

On zümre vardır ki bunlar aldanmışlardandır.

Halıkın Allah olduğunu bilip de ona kulluk etmeyen.

Razıkın Allah olduğunu bilip de huzur ve itminan içinde bulunmayan.

Dünyanın zail olduğunu bildiği halde ona itimat eden, yani her türlü işte onu esas kabul eden.

Varislerinin kendine düşman olduklarını bildiği halde onlar için mal biriktiren

Ölümün bir gün muhakkak geleceğini bildiği halde ona hazırlanmayan

Kabrin menzil olduğunu bildiği halde onun için tedarikli bulunmayan

Kendini hesaba çekecek olanın Allah olduğunu ve onu aldatmanın imkânı bulunmadığını bildiği halde sahih bir huccete dayanmayan

Cennete ulaşmak için sırattan geçileceğini bildiği halde oradan düşmekten korkmayan

Günahkârın ateşe gireceğini bildiği halde ondan ürpermeyen

Salih amel işleyenlerin cennete gideceğini bildiği halde oraya gitmek için amel işlemeyen.

Mümin aldatıcıların aldatmasından korunmak için güçlü bir imana ve onu takviye eden Salih amellere devam etmek mecburiyetindedir. Yoksa nefis, şeytan ve geçici dünya nimetleri onu aldatır. Rabbinden gafil hale getirir ki inandığını söyleyen insan için en büyük aldanma budur.

İlahi ve nebevi öğütler inananların dikkatini sürekli bu hususlara çekmiştir ki aldanmasınlar.

“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vaat eder.” (Bakara 268)

“Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe asla birre eremezsiniz. Her ne infak ederseniz Allah onu hakkıyla bilir.” (Al-i İmran 92)

Ayet-i kerimede geçen ( birr)  kelimesi hayrın kemal noktası, Allah’ın rahmeti, rızası ve cenneti manalarında tefsir edilmiştir.

Allah yolunda infak müminin şiarı olmalıdır.

“O (takva sahipleri) ki, bollukta da darlıkta da Allah için infak ederler, öfkelerini yenerler ve insanları affederler. Allah da ihsan edenleri sever.” (Al-i İmran 134)

“Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin ailesi bir koyun kesip etini dağıtmışlardı.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz

Ondan geriye ne kaldı diye sordu.

Hz. Aişe -radiyallahu anha-

“Sadece bir kürek kemiği kaldı.” buyurdu.

Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- de

“Desene bir kürek kemiği hariç hepsi bizim oldu” (Tirmizi)

Mümin şunu diyebilmeli

“Deki: Şüphesiz benim namazım ibadetlerim hayatım ve ölümüm, Âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (Enam 162)

Hayatı Allah için yaşayamayanların, ölümü Allah için olamaz. Fani hayatı Allah için yaşayabilenler, baki hayatı kazanabilirler.

Allah yolunda infakı sadece mal ve mülke hasretmek eksik olur. Müslüman Allah rızasını tahsil edebilmek için her şeyini feda edebilmelidir.

Nitekim Rabbimiz..

“İnsanlardan öylesi de vardır ki Allah’ın rızasını kazanma uğrunda kendisini ve malını feda eder.” (Bakara 207) buyurmaktadır.

Bu sınırsız infakın öncüleri ise Resuller, nebiler, veliler ve bu yolun yolcusu kâmil müminlerdir.

Müminin yaradılış gayesi, Rabbine kulluktur. Kulluk ise başlı başına bir fetih hareketidir. İçten dışa halka halka genişleyen bir fetih hareketi. Fethin yolu ise infaktan geçer. Fani, infak edilmeden, baki kazanılamaz. Dünya infak edilmeden, ahiret fethedilemez.

“Allah, müminlerden cennete karşılık canlarını ve mallarını satın almıştır…” (Tevbe 111)

Rableriyle bu alışverişi yapabilenler ne karlı alış veriş yapmışlardır. Fethi gerçekleştirmişlerdir. Çünkü insan için fani hayatta en değerli şey mal ve candır.

Bu fetih hareketi kişinin kalbini imanla fethetmekle başlar, ömür boyu devam eder. Küfrü, şirki vermeyen imanı bulamaz. Putları vermeyen Rabbini bulamaz. Azı vermeyen çoğu bulamaz. Sermayeyi vermeyen, karı bulamaz. Emek vermeyen, ekmek bulamaz. Tohumu toprağa vermeyen mahsulü bulamaz. Ser vermeyi göze alamayan, serdar olamaz. Gönül vermeyen, gönül olamaz. Can vermeyen cananı bulamaz. İbrahim  (aleyhisselam)’ı  Halilullah yapan; her şeyini Allah yolunda infak etmesidir. Allah’a imandaki samimiyetin derecesi de infakla ölçülür.

Müslümanların nefislerinden başlayarak, tüm insanlığı kuşatan yeni bir fetih hareketine şiddetle ihtiyacı vardır. Fetihten önce de infak şarttır. Fethin samimi sevdalıları, Allah yolunda infaka nefislerini alıştırmalıdırlar. Nefsin arzuları feda edilmeden nefse sahip olunamaz. Mekke verilmeden, Mekke alınamaz. Resulullah ve ashabı Mekke’yi eviyle barkıyla, bağıyla bahçesiyle verdiler ama tüm insanlarıyla geri aldılar.

Rabbimiz:

“ Ne oluyor size ki: Allah yolunda harcamıyorsunuz? Hâlbuki göklerin ve yerin mirası Allah’ındır. Elbette içinizden, fetihten önce harcayan ve savaşanlar, daha sonra harcayıp savaşanlara eşit değildir. Onların derecesi sonradan infak eden ve savaşanlardan daha yüksektir…” (Hadid 10) buyurmaktadır.

İhtiyar gezegenin İslam’a gebe olduğu şu sancılı dönemde müslümanların topyekûn infak seferberliği başlatması gerekmektedir. Müslümanlar Rablerinin verdiğini, O’nun yolunda harcamak zorundadırlar. İnfakı fetihten önce başarabilenler ona altyapı hazırlayabilenler, yüksek dereceler vadeden ilahi müjdeye muhatap olurlar. Ne mutlu her şeyiyle infakı başarabilenlere…

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.