TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Anayasa Profösörü Burhan KUZU ile “Anayasa” üzerine Mülakat

TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Anayasa Profösörü Burhan KUZU ile “Anayasa” üzerine Mülakat

 

Prof. Dr.Burhan KUZU:

“YENİ ANAYASA BİR MİLAT OLACAK”

İLKADIM: Yapılan açıklama ve icraatlar doğrultusunda toplumun her kesiminde yeni anayasa ile ilgili olarak büyük beklentiler oluştu. Temel insan hakları ve özgürlükler, ekonomik, sosyal ve siyasi konularda tüm sorunların çözülmesi için yeni anayasa bekleniyor. Anayasa Komisyonu Başkanı kimliğinizle ve yeni anayasa çalışmalarının bizzat içinde yer alan bir kişi olarak hazırlanacak yeni anayasanın bu beklentilere cevap verebileceğini düşünüyor musunuz?

PROF. DR. BURHAN KUZU: Bu önemli bir soru ve işin bam teli burada düğümleniyor. Ülkemizin bir çok yerine görevimiz icabı gidiyoruz. Vatandaşlarımız bize her yerde “yeni bir anayasa ne zaman yapılacak, ne zaman bitecek?” diye soruyorlar. İnsanlar yeni anayasa ile bahsettiğiniz bu sorunların tamamen çözüleceğini düşünüyor. Bu yaklaşımları belki çok haksız olmasa da tam doğru da değil. Bu sorunlar tek başına yeni anayasa yapılmasıyla çözülecek konular değil. Bugün İngiltere’nin yazılı bir anayasası olmamasına rağmen bu sorunları bizim kadar yoktur. Dolayısıyla toplum yeni anayasadan çok beklentiler içerisine girmiş. Bu da yıllardır anayasanın sürekli tartışılmasından kaynaklanıyor. Şimdiye kadar sivil bir anayasa yapamadık. Bölük pörçük yaptık. 17 kez değiştirdik. Yamalı bohçaya döndü.

Meşrutiyet Döneminde Tanin Gazetesinin Anadolu’da yaptığı bir röportajdan bahsedilir. Vatandaş tüm dertlerini ve sıkıntılarını sıralamaya başlayınca gazeteci “Peki, bu sorunlarınızın nasıl çözüleceğini düşünüyorsunuz?” diye sorar. Vatandaş da der ki: “Duyduk ki İstanbul’a Meşrutiyet diye bir şey gelmiş, oradaki bütün sorunları çözüyormuş. Buralara uğradığında bizim sorunlarımızı da çözeceğini bekliyoruz”.

Bugün o kadar olmasa da yeni anayasaya biraz böyle bakılıyor. Peki, anayasanın değişmesiyle ne olur? En büyük kazancımız anayasanın ruhuna sinmiş olan askerî postal kokusu gitmiş olur. Onun izi kalmaz. Vatandaş, kendisinin seçtiği vekillerin, hem de büyük bir katılımla yaptıkları, meclisin neredeyse tamamının katıldığı bir metin ortaya çıkmıştır diyebilecek. Şu anki hedefimiz odur. Bir milat olacak ve bundan sonra açılan yeni beyaz sayfa sayesinde sorduğunuz sorunların çözümü hızlanmış olacak. Ben öyle hissediyorum konuyu. Bir ülkede siyasi istikrar varsa, demokrasi tüm kurallarıyla çalışıyorsa, hukukun üstünlüğü yerleşmişse bu ülkenin ekonomisi de güçlü olur. Açık, şeffaf bir ortamda gizli saklı şeyler, el altından yersiz harcamalar, israflar, yolsuzluklar, hırsızlıklar olmayacaktır. Olsa da görülecek ve engellenecek, toplum tarafından cezasını görecektir. Aksi takdirde vatandaşın bu durumların farkına varamayacağı kapalı bir sisteminiz varsa o ekonominin, o devletin altı oyulacak ve batacaktır. Nitekim Avrupa’da ve bir çok yerde bu duruma şahit oluyoruz. Dolayısıyla buna böyle bakmalıyız.

İLKADIM:Bu beklentilere paralel olarak toplumsal kesimlerin yeni anayasının hazırlanması sürecine yeterli duyarlılıkla yaklaştıklarını düşünüyor musunuz?

PROF. DR. BURHAN KUZU:  Evet düşünüyorum. Ben anayasa komisyonu başkanı olarak özellikle son yıllarda binlerce dernekten, vakıftan, sendikadan, siyasi partilerden konuşma yapmak için teklif aldım. Çoğuna da vakit yetersizliğinden gidemedim. Ancak bu, duyarlılığı gösterir. Her tarafta anayasa çalışması ile ilgili duyarlılığı seziyoruz. Biz de buna yardımcı olmaya çalışıyoruz. Meclis başkanlığımız şu anda bu işi üstlenmiş götürüyor. Bize verdikleri bilgiye göre yirmi binden fazla vakfa, derneğe yazı gönderilmiş, onların görüşü alınacak. 60’dan fazla siyasi partinin görüşü alınacak. 165 üniversitenin görüşü alınacak ve bu çerçevede şu ana kadar 20-25 bin vatandaşımızın da görüşü geldi. Bu duyuldukça katılım daha da artacaktır. Sonra bunlar harmanlanacak. Hangi ortak noktalara değinilmiş onlara bakılacak. Ordan çıkan sonuç uzlaşma komisyonu dediğimiz meclisteki bütün partilerden eşit sayıda olmak üzere 12 kişilik kurulca değerlendirilecek. Vatandaşlar, STK’lar, partiler tarafından en çok nelere değinilmiş onlara bakılacak. Yeni anayasa bu önceliklere göre dizayn edilecek. Bu çerçevede üç alt komisyon çalışmaktadır. 31 Aralık’a kadar bu süre bitecek. Ama vatandaştan görüş alacak alt komisyon 30 Nisan 2012’ye kadar devam edecek. Yani Mayıs ayına kadar vatandaşımızın katkılarını ve görüşlerini bekliyoruz.

İLKADIM: İktidar dışı siyasi partilerin, sivil toplum kuruluşlarının, medyanın vb duyarlılık düzeylerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Yeni anayasanın hazırlanmasında   toplumsal kesimlerin istek ve beklentilerini yeterince alacaklarını düşünüyor musunuz?

PROF. DR. BURHAN KUZU:  Bu süreci sivil toplum kuruluşları, sizlerin de içinde olduğu kuruluşlar ve medyamız sıcak tutarsa daha rahat yol alırız. Ben partileri suçlamıyorum, ama bu işe başlayan kimi partiler masadan kaçar diye bir kanaat var. Bu konuda ben bir şey demeyeyim. Neticede kim kaçar, kim kaçmaz bunu göreceğiz. Bu önümüzdeki mayıs ayında belli olur. Bu durum Başbakanımızın katıldığı, benim de bulunduğum üst düzey sivil kuruluşlarımızın bulunduğu bir toplantıda dile getirildi. Onlar da teyakkuzda bekliyorlar. Onlar da destek olacağa benziyorlar. Biz yeni anayasaya odaklandık artık.

İLKADIM:Yeni anayasa ile birlikte Türkiye’nin 21. yüzyılını nasıl görüyorsunuz, hayaliniz nedir?

PROF. DR. BURHAN KUZU:  21 yüzyıl çok şeylere gebe. Bu yüzyıl çok olayların olacağı, dünyanın şekilleneceği bir yüzyıl. Avrupa’ya bakıyorsunuz dünyanın %20’si orda yaşarken şimdi %12,5 ’si yaşıyor. 2060’da %7,5 olarak hesaplanıyor. Bu tükeniştir. İki gün önce İngiltere’den döndüm. Sokaktaki on insanın  neredeyse sekizinin yabancı olduğunu görüyoruz. Bunlar yerleşik insanlar. Yeni Zelandalı, Pakistanlı, Hindistanlı Avusturalyalı rus vb. Fransa da farklı durumda değil. Avrupa’da yabancı insan nüfusu artıyor. Kendi sömürge ülkelerinin insanları gelmiş dolmuş. Bu Avrupa’nın kabuğunun değiştiğini gösteriyor. Orada çok farklı oluşumlar var. Almanya, Fransa Hollanda biraz  ayakta kalmaya çalışıyor. Diğerlerinde büyük sorunlar var. Avrupa bunu 2-3 sene içinde  toparlayamazsa dünya savaşı çıkar. Türkiyenin 21. yüzyılda ne olacağı biraz burada düğümleniyor. Sadece kendimize bakarsak iyi gidiyoruz. Ama tabi sadece kendimize bakmamalıyız. Avrupalılar bizi yıllarca kapıda beklettiler, kan kusturdular, adam yerine koymadılar doğru; ama biraz da onlar sürünsün  diyemeyiz. Onların bitişi bizi de olumsuz etkiler. Onların ayağa kalmalarını biz de isteriz. Biz ihracatımızın yarısından fazlasını onlarla yapıyoruz.

Yeni Anayasa bütün bu sorunları çözmemize yetmez ama yeni anayasa ile ekonomideki şeffaflık daha da artacak. Sivillik öne çıkacak. Değişikliklerle kısmen sağlandı ama asker sivil dengesi üzerinde, iktidar muhalefet dengesi üzerinde, bir takım güç odakları üzerinde hala çalışılması gerekiyor. Şimdiye kadar hep siviller tartaklanmış. Davul sivillerde tokmak hep başkalarında olmuş. Yeni anayasa ile bunlar hep hallolacak.

21 yüzyıl Türkiye’nin öne çıktığı bir yüzyıl olacak.  Öyle gözüküyor. Batı’da yaşananlar, Arap dünyasında yaşananlar, onların bize bakışları bizi öyle düşündürüyor. Nasıl bir ülke olmak istiyorsunuz sorusuna eskiden hiç hesapta yokken şimdi %60-70 Türkiye cevabı veriliyor. Bu muazzam bir şey. Nasıl bir lider istiyorsunuz sorusuna eskiden Sarkozy, Merkel, Obama denirken şimdi Tayyip Erdoğan öne çıkıyor. Bunu sadece İslamî kimlikle açıklayamayız. Eskiden de İslamî kimliğimiz vardı ama bu sonucu alamıyordunuz. Demek ki Türkiye bölgesinde önemli bir ülke konumuna gelmiş durumda.

İLKADIM: Arap baharı, Suriye ve diğer ülkelerde yaşananlardan sonra yeni anayasa çalışmaları gündemin ikinci planında kalmış durumda deniliyor. Çalışmalarınızda bir duraklama var mı?

PROF. DR. BURHAN KUZU:  Bizim çalışmalarımızla bu gelişmeler arasında hiçbir ilgi yoktur. Başbakanımız, Dışişleri Bakanımız sürekli teyakkuz halindedir. Anayasa çalışmalarında son günlerde hissedilen durağanlığın sebebi şudur: Hani Avrupa Birliği bir ara çok gündemdeydi, sonra bu iş durdu dediler. Aslında durmadı. Masa başında, odalarda çalışmaya başlandı. 35 fasılda 100.000 sayfalık bir kapalı devre doküman çalışması, teknik çalışmalar başladı. Ondan dolayı Avrupa Birliği çok gündemde değilmiş gibi görünüyordu. Onun gibi şimdi anayasa çalışmaları da oda çalışmaları halinde devam ediyor. Vakıflarla, derneklerle, vatandaşlarla görüşmeler devam ettiği için öyle görünüyor. Dolayısıyla mayısa kadar böyle gözükmesi son derece normaldir. Özellikle altını çizerek söylüyorum mayıs ayına kadar toplumumuz bu konuda hareketlilik beklemesin. Bu ön hazırlıklar olmadan yazıma geçilemez. Mayıstan sonra hızlı mı yavaş mı ilerliyoruz anlayabiliriz.

İLKADIM: Ortadoğuda yaşanan gelişmelerin temelinde insan hakların temel hak ve özgürlükler konusundaki sınırlamaların olduğu gözükmekte. Yeni anayasa bizim ülkemizde bu konularda rahatlama sağlayacak mıdır?

PROF. DR. BURHAN KUZU:  Biz insan haklarını çok önemsiyoruz. Ülkemiz geçmişte bu konuda çok sıkıntılı günler yaşadı. Mesela Başbakanımız şiir okudu diye hapse girmek zorunda kaldı, siyasi hayatı sonlandırılmak istendi. Biz 10 sene içinde çok yol aldık. Artık bu anayasaya 82 anayasası dersek kendimize çok haksızlık yaparız aslında. 17 kez 70 maddede yüzlerce noktada değişiklikler yapıldı. Ama bu anayasada özgürlükler konusunda hala sorunlar var.

Biz yeni anayasayı devletle başlatmayacağız. Özgürlükle başlatacağız. İnsan onuruyla başlatacağız. Önce fert, kişi, sonra devlet diyeceğiz. O manada özgürlük noktasında çok yol alındı. Özgürlük konusunda tereddütünüz olmasın. Belki en iyi anayasa olacak. 

Asıl benim endişem, belli zihniyettekilerin direnişi hala devam ediyor. Adamların kafası bu gelişmeleri anlayamıyor. Örnek; bundan 6-7 sene önce yapılan ankette hakim savcılara soruyorlar: “Önüne bir mesele geldiğinde önce devlet mi, kişinin özgürlüğü mü dersin?” diye soruyorlar. Hakimlerin, savcıların %65’i “ben devlet derim” diyor. Bu büyük bir rakamdır. Hangi kanunu getirirsen getir bu zihniyet değişmedikçe süreç çok yavaş işler. Ama haksızlık yapmayalım şimdi hakim ve savcılarımız bu noktada değil. Artık bu da değişti. Son anayasa değişikliklerinin ardından yargı önemli ölçüde normalleşti. Biz geçmişte kanunlarımız kadar bu zihniyettekilerin kararları ve taraflı yorumlarından çok çektik. Bir çok adaletsizlikler maalesef yargı kararları ile ortaya çıktı. 28 Şubat sürecinde fazlasıyla yaşadık. Ama yargı kararı olunca yine maalesef şeriatın kestiği parmak acımaz demek durumunda kaldık. Adalet Bakanlığımız hakim ve savcıları eğitime tabi tutuyor. Bunda bayağı yol alındı. Biraz daha beklemek gerekiyor.

Size bir misal vereyim, 2004 yılında bir anayasa değişikliği yaptık. Orada şunu dedik: İnsan hakları alanında, özgürlüklerle, hürriyetle ilgili bir konuda mevcut kanun, tanıdığımız uluslararası anlaşmalarla, sözleşmelerle çatışırsa kanun değil anlaşmalar uygulanmalıdır. Bu uygulanabilse birçok sorun çözülecekti. Her hakimin, savcının, idarecinin eline bu yetki verilmişti ama bu zihniyet hakim olunca maalesef yeterince uygulatamadık. Bu zihniyet değişmezse çıkardığınız metinin değişime yol açması da yavaşlıyor. Bayağı yol da alındı bu konuda.

İLKADIM: Türkiye’de yaşanan toplumsal sorunların önemli bir nedeni de hak-sorumluluk dengesizliği. Toplumun her kesiminde belirli haklar istenirken sorumluluktan kaçma; özgürlük talep edilirken görevlerden kaçan bir toplumsal kültür, bir davranış şekli ortaya çıkıyor. Yeni anayasa hak-sorumluluk ilişkisine nasıl bakacak?

PROF. DR. BURHAN KUZU: Bu soru bana sorarsanız gerçekten demokrasinin, insan haklarının tam merkezi. Hedefi 12’den vuran bir soru. Çünkü özgürlük sınırsız olamaz. O orman kanunu olur. Herşeyin serbest olduğu yerde köleler olur, zulüm olur, mafya oluşur. Feodal yapıların gücü öne çıkar. Bütün mesele bu sınırı dengede tutabilmektedir.

Mevcut anayasamızda güzel bir hüküm var. “Özgürlüklerin özüne dokunulamaz.” Anayasa Mahkemesi özüne dokunmayı “hakların ve özgürlüklerin kullanılmasının zorlaştırılması” diye tarif ediyor. Mesela hak ve özgürlükleri bir çok izinlere bağlarsanız özüne dokunma sayılır.

Özgürlüğün özüne dokunmamak lazım. 1961 anayasasında bu yaklaşım ağır basmıştı. 12 eylül darbesine biraz da bu vesile oldu. Kenan Evren’in bu konuda tespitleri var. “Özgürlük azgınlığı getirmiştir” diyor. “Özgürlük elbisesi topluma bol geldi. İçinde oynamaya başladık” diyor. Eski başbakanlardan Nihat Erim 1961 anayasası için “toplum için lüks” ifadesi kullanmış.

Bu durum toplumun sorunuzda ifade edilen haklarını sonuna kadar kullanma özgürlüğü dışında görev ve sorumluluklarını, sınırlarını da iyi bilmesi gerektiğini göstermektedir. Yani bir özgürlük var, hiç ödev yok olmaz. Her hakkın bir ödevi vardır. Sorumluluğu da vardır.

1962 anayasasında öne çıkan özgürlüklerin kullanılmasından rahatsız olanlar 1982 anayasında özgürlükleri sınırlamış, ödev ve sorumlulukları ön plana çıkarmışlardır.

1924 anayasamız bunu çok iyi ifade eder. “Bir kişinin özgürlüğünün sınırı başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter” der. Birisinin eğlenme hakkı varsa komşusunun da dinlenme hakkı vardır. O manada özgürlüğüm var herşeyi yaparım dersen diktatörlüğü savunursun. Bu dengeyi korumak balık sırtında yürümek gibi zordur, hemen kayarsın. Yeni anayasa bu dengeyi de sağlamalıdır.

İLKADIM: 1982 anayasasına yapılan önemli eleştirilerden biri yargıyı elinde tutan güçlerce yorumlanabilir olması idi. Aşırı yoruma açık bir anayasa bir takım sorunları beraberinde getirmektedir. Yeni anayasa da aşırı katılık veya yoruma açıklığı nasıl gidereceksiniz?

PROF. DR. BURHAN KUZU:  Yorum konusu söylediğimiz gibi zihniyetten kaynaklanıyor. 82 anayasanın en kötü tarafı anayasanın dilinin kötü olmasından kaynaklanıyor. Türkçesi çok kötü bir anayasa. İnsan nereye isterse oraya çekiyor. Mesela 2007’de Türkiyede  bir cumhurbaşkanı seçildi. Ben bir anayasa profesörüyüm düşünemiyorum. Siz 367 sayısı olmadan meclis toplanamaz diye düşünebilir misiniz? Dünyada böyle bir ucube olmamıştır. Birileri ortaya atmış, Anayasa Mahkemesi de buna sahip çıkmıştır. Orda bir cümleyi alıyor, cımbızlıyor, öyle yorumlanamaz olmasına rağmen istediği gibi de anlıyor. Benim kanım donmuştur. Kötü niyetli insana ne yazarsanız yazın bir yolunu bulur. Mevcut anayasanın dili ise zaten çok kötü. Yeni anayasayı yazarken dilini iyi yazmamız iyi bir Türkçe kullanmamız lazım.

Anayasa önemli bir metindir. Bugün Fransa’da edebiyat derslerinde “en iyi Fransızca metin nedir?” diye sorulduğunda anayasa metnini ortaya koyarlar. O nedenle o metni çok iyi yazmamız lazım. Kötü niyetli müdahaleleri tamamen gidermemiz zor olsa da çerçeve bir anayasa yapmamızda yarar var. Anayasanın kısalığı uzunluğu da aslında bu konu ile ilgilidir.

İLKADIM:1982 anayasasının aksayan yönleri nelerdir? Yeni anayasa ile bu aksayan yönleri gidermek için temel açılımlarınız ve önerileriniz nedir. Hazırlık ve taslak çalışmalarda bu önerilerinizi yeni anayasaya yansıtabileceğinizi düşünüyor musunuz?

PROF. DR. BURHAN KUZU:  Bu anayasa hantal bir anayasa. Anayasada bazı anayasa ile ilgisi olmayan konuların ayıklanması gerekiyor. Çiftçinin, gençliğin, sanatçının, tüketicinin korunması gibi. Bunları oraya yazmaya gerek yok bence. İkincisi maddeler çok uzun. Kısaltılarak yazılmalı. Çerçeve bir metin oluşturulmalı. Kötü yorumlanmaya müsait olmamalı. Dili kötü. Dilinin düzeltilmesi lazım. Değişmez maddelerdeki yorum meselesi var. Anayasada sosyal devlet, demokratik devlet hukuk devleti yazıyor. Bunlar birçok gelişmiş ülkede olan güzel ve gerekli olduğu düşünülen konular. Fakat bizim diğer ülkelerden farkımız bu kelimelere yüklediğimiz anlamlardan kaynaklanıyor. Anayasada “laiklik” konusu var. Avrupadan laiklik kelimesini alıp aynen anayasaya yazmışız. Ülkemizde ta 1789 Fransız ihtilali döneminde uygulanan katı bir “Laisizm” uygulanmaktadır. O dönemde Fransa’da 13 binden fazla kilise yakılmış, binlerce papaz doğranmıştır. O laiklik anlayışını olduğu gibi getirip burada uygulamaya kalkarsanız sorun çıkacağı muhakkaktır. Hiçbir Avrupa ülkesinde laiklik bahane edilerek öğrencinin derslere başörtülü girmesi engellenemez. Bizde ise yüksek tahsil olsun hatta lisede olsun eğitim hakkının engellenmesinin gerekçesi laiklik olabilmiştir. Bu maddelerin gerekçe ve yorumlarının da yazılması lazım. Asker sivil dengesinin düzenlenmesi gerekir. Askerler şu anda çok öne çıkarılmış durumdadır. Askeri Yüksek İdare Mahkemesi vb yapılar gözden geçirilmelidir. Genel Kurmay Başkanı Milli Savunma Bakanına bağlanmalıdır. Bütün bunlar dikkate alınarak yeni bir metin oluşturmak lazım.

İLKADIM: Son 30 yıla damgasını vuran, dînî ve etnik yapılardan kaynaklanan sorunların giderilmesi açısından yeni anayasanın ne tür açılımlar içermesi bekleniyor. Yeni sorunlar getirmemesi için iktidar ve muhalefet partilerimizin kırmızı çizgilerinde bir orta yol bulunabilecek mi?

PROF. DR. BURHAN KUZU:  Bir bölümünü daha önce söyledim. Laiklikle, din ve vicdan özgürlüğü ile ilgili konular üzerinde durduk. Anglo-sakson anlayışı daha özgürlükçü buluyoruz. Söylediğim gibi en azından bir laiklik tanımı yapmak lazım.

Türkiye’de etnik bir sorun bence yok. Doğuda yaşayan insanlar bizim vatandaşımızdır. Asli unsurdur, azınlık değildir. Etnik olarak bizde azınlık yoktur. Dini azınlık vardır. Ermeniler, Rumlar gibi. Yeni anayasada bunlar çözülmeli. Ama Güneydoğuda kültürel sorun olduğu da doğrudur. 30 bin insanımız ölmüştür. Başka ülkelerin bunlara destek verdiği doğrudur. Bunları giderici çözümler bulunmalı yeni anayasada.

Aslında bu konuda birçok yasal düzenlemeler yapıldı. Çok yol aldık. TRT Şeş kuruldu. Dil öğrenimi serbest oldu. Üniversitelerde araştırma mekezleri açıldı. Seçimlik Kürtçe dersler okutuluyor. Bir çok eğitim kurumu açılarak kürtçe öğretiliyor. Bu tür serbestlikler getirdik. Ekonomik olarak bölgeye ciddi yatırımlar yapıldı.

Belki yerel yönetimler konusu gözden geçirilebilir. Dillendirilen özerk yapılandırma sadece diktatörlüğü getirir, tamamen feodel bir yapı oluşturur. Ama belediyeler, yerel yönetimler güçlendirilir. Her şey Ankara’dan beklenmez. Ülkenin bütün genelinde yerel yönetimler güçlendirilmelidir. Bunlar hantallığı giderir. Bunları önemsiyoruz. Yeni anayasa bunları da çözmeli.

Başka bir husus ana dilde eğitimdir. Benim kanaatim bu ülkeyi böler.  Bugün Amerika’ya bakın birçok dil var ama ingilizce eğitim yapılıyor. Çok yoğun olduğu bir bölgede ispanyolca denendi. O da kaldırıldı. İsteyen istediği dili öğrensin buna engel olan yok. Ama ana dilde eğitim; o zaman herkes ister bunu. Bunu ittihat ve terakki yapmaya kalktı. Sonucundaki perişanlığı gördük. Toprağımızın 24’ü gitti biri kaldı. Böyle bakılmalı.

Etnik dînî konularda ise vatandaşlık tanımı önemli. Aslında burada tanımdaki “Türktür” ifadesi ırkî anlamda değildir ama rahatsızlık yaratmaktadır. O zaman Türkiye cumhuriyeti vatandaşı diyeceksin. Sen Türk demekle Ermeni Türk olmuyor, Yahudi, Rum Türk olmuyor. Esasen denilmek istenen de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olunmasıdır.

Bizim Almanya’da bir çok vatandaşımız Alman vatandaşı oldu. Türklüğünü mü, dinini mi kaybetti? Londra’da sokaktaki her on insanın 8’i yabancıdır; İngiliz değildir ama İngiliz vatandaşıdır. Dolayısıyla vatandaşlık bağı çok abartılıyor. Kürt’e Türk diyemezsin. Dünyada bugün beş binden fazla etnik dini kimlik var. Bunların hepsi devlet kursa beş bin devlet olur.  Maksat insanları mikro planda örgütleyip sen de devlet kur demek yerine mümkün olduğunca insanî değerlerini ortaya çıkararak makro planda insan hakları çerçevesinde yaşatmaya çalışmak olmalıdır. Anayasada bu minvalde bakmak lazım.

İLKADIM: Yeni anayasada olmazsa olmaz diyeceğiniz nedir?

PROF. DR. BURHAN KUZU:  Biz şunu söyledik: Hiçbir parti benim kırmızı çizgim şudur diyerek masaya oturmasın, şu olmazsa ben yokum demesin dedik. Her konu konuşulsun. Bizim hiçbir kırmızı çizgimiz yoktur. Mesela bazı partilerimiz “başkanlık modeli orada konuşulursa biz yokuz” diyor. Terziye bile gidiyorsun kumaştan başlayarak herşeyi soruyorlar. Yeni anayasa yapacağız demek, eskisi yok hükmündedir; herşey yeniden yazılacak demektir. Dolayısıyla sen herşeyi konuşmak zorundasın. Başkanlık mı, yarı başkanlık mı hepsi konuşulsun. Diğer partiler parlementer modelden yanalar öyle anlaşılıyor.

Ta Özala danışmanlık yapmış, o zamandan beri bu işlerin içerisinde olan bir anayasa profösörü, akademisyen ve siyasetçi olarak söylüyorum. Bu konuda şahsi kanaatim bu memleket o modele geçmeden huzur bulamaz.  Parlementer sistem bu ülke için çözüm değildir. Bu kadar konuşmadan sonra bu laf iyi bir laf değil ama bunu söylemek zorundayım. Belki bu anayasada bu konuyu çözemeyiz ama en azından tutanaklara geçmesi için sorumluluk açısından bu konunun da konuşulması gerekir. İnşallah olmaz ama gelecek nesiller bu sorunu kucaklarında buldukları zaman bizim önerimizi tutanaklardan hatırlasınlar.

İLKADIM: Çok teşekkür ederiz.

PROF. DR. BURHAN KUZU:  Estağfurullah. Ben teşekkür ederim.

 

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.