DÜŞÜNCEDE ÖLÇÜ

DÜŞÜNCEDE ÖLÇÜ

 İnsan düşünür, aklı olan insan düşünür ama ölçüsü ne? Ölçü olamayacak bakış açısıyla düşünür.” Herkesin, aydın kişiden dağdaki çobana kadar, hayata, varlıklara, olaylara bir bakış açısı vardır. Bu da o düşünenlerin “ÖLÇÜ” südür.

 Kuran bizi hep düşünmeye,  akletmeye yönlendiriyor. Neyi düşünmemizi istiyor? Allah Teala’nın yarattıklarını. Evren, evrenin sonu, ondaki uyum, ondaki dirilik, hikmet. “İnsanlar için var olan, yaratılan işaretleri” düşünün ki ibret alın der Kur’an. Ölçü veriyor düşünceye. Şaşırtıcı olaylar karşısında “Vay anasına, vay be…!” gibi ünlemelerle gözümüzü fal taşı gibi açarız ve hayrete düşeriz ya. Sonra “Aman Yarabbi hikmetinden sual olunmaz!” deriz ya. İşte bu bakış açısı ölçü verir, bizi teslimiyete, isyan ve günahlardan arınmaya, huzura ulaştırır.

 Evreni, ondaki işaretleri tefekkür; Rabbi ile kulu arasında bir bağın kurulmasını sağlar. Her şey Allah’ın iradesiyle olduğuna göre teslim olmalıyım. Ona sığınmalıyım.

 İnsanda “arketip” lik vardır. Buna biz “sığınma psikolojisi” diyebiliriz. Çünkü insan tam korunan bir yerden,  Allah’ın yanından (âlem-i ervah) yine çok iyi korunan bir yere, anne karnına gelmiştir. Her türlü dış tehlikeden uzak bir mekândır anne karnı. Sonra dünyaya gelir. Her türlü tehlikenin kol gezdiği bir mekâna gelir. Devam eden hayat içinde hep korunacak, hep sığınacak bir yer arar insan. Onun için ağaç kovuğuna, mağaraya, kayaların arasına girmiş ve sonra ev yapmış kendine.

 Sığınma psikolojisi var. Bu psikoloji ona sığınaklar yaptırıyor. Soğuktan, sıcaktan, kardan, yağmurdan diğer canlıların tehlikelerinden korunmak için sığınaklar yapıyor kendine. Hatta bulunduğu mekân ve çevre onu mutlu etmeyince de yeni mekânlar arıyor kendine.

 Tüm bu kaçış ve sığınışların bir sonu var. Bu kaçış nereye kadar? Ölüm yakalayınca sığınaklar kâr ediyor mu? Ölümden nereye sığınacak insan?  İçindeki “senden” nereye kaçacaksın?

 Sığınamayacağı tehlikeler var. ”Kendisi, nefsi, şeytan.” Bunlardan nasıl kaçacak? Bunların ruhunda oluşturduğu sıkıntılar, vesveseler. İşte burada zorunlu olarak insanüstü bir güç gerekiyor. O da Allah.  O’NA SIĞINMAK ve TESLİM OLMAK. Ona sığınmak, teslim olmakla tatmin olur insan aklı. Tıpkı “Kalplerin ancak Allah’ı anmakla tatmin olduğu” gibi.

 Ölçüyü kullanmayan, dengeyi kuramayan fert ve toplum istikrarlı olamaz. Tuttuğu dal elinde kalır, sığındığı barınak çöker, hayatı git- geller ve zikzaklarla geçer. Sonra yeniden sığınacak yer arar. Yıkılış ve arayışlar devam eder gider.

 Düşüncede ölçü: Allah’a teslim olmaktır, Kur’an ve Sünnet’e bağlanmaktır. Bu düşünce temiz bir niyet, hak bir söz, salih bir amel olur. Bunlar da kalbi tatmin eder, huzur verir.   

 DÜŞÜNCE- NİYET- SÖZ – AMEL, bunlar Müslümanın varları. Müslüman, düşünür, iyi niyetli (iyiyi, güzeli) konuşur, iyi niyetli (doğruyu, hakkı)  yaşar, iyi niyetlidir (mükemmeli). Bunlar arasındaki denge önemli. Bunlardaki ölçünün sağlıklı olması, dengeli bireyleri, bireyler cemaatleri, cemaatler de cemiyeti oluşturur. Dengeli birey huzurlu ferttir. Bu mükemmeliyeti yakalamaktır.

 Allah’ı Rab, Rasulullah’ı nebi, İslam’ı din olarak kabul eden insan mükemmeldir ve engellere takılmaz.

İslami ölçülerle düşünenleri tarih içerisinde huzurlu toplumu kurduğu görülür. Ölçüsü bu olmayanların oluşturduğu; kominizm, faşizm, kapitalizm, laisizm, ırkçılık, basçılık; insana, insanımıza çok büyük zararlar vermiş, acılar çektirmiş, kayıplara sebep olmuş ve hala da devam etmektedir.

Sonuç: Kur’an neslinin sağlıklı düşünmesi, sağlıklı yaşaması, sağlıklı hizmet vermesi için uğraşmalıyız. Çünkü ölçülerini tam almış kişi ve toplumlar arzuladığımız düzeni, yönetimi, medeniyeti oluşturabilir.    

 İbrahim Çiftçi

**

Bu sayımızda da bir okuyucumuzun yazısını size takdim ediyoruz. Zevkle okuyacağınızı tahmin ettiğim Zeynep Betül’den bilgiyi, edebi sunan, edebi özelliği olan yazılar bekliyoruz. (İ.Ç )

 

GÜL İLE  VUSLAT

Ey Nebi!

Senin varlığın hürmetine açar bütün güller,

Senin mübarek yüzü suyun hürmetine açılır bütün eller.

     Çünkü sen Allah Rasulü olmakla Kelimeyi Tevhidin tamamlanmasında en önemli unsursun. Dinî ve ahlâkî hayatımızın en büyük örnek şahsiyeti hiç şüphe yok ki sensin. ”Sen olmasaydın bu alemi yaratmazdım.” sözü kültürümüzde kullanılagelmiştir. Sen bütün insanların ve varlıkların yaratılış sebebisin. Allah‘ ın sevgilisi olmaya mazhar olan tek insansın.

     Allah-u Teâla bir ayet-i kerimede buyuruyor ki: “Deki: Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tâbi olunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı affetsin…” (Ali imran31)

Allah sevgisinin kazanılmasının Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selleme tâbi olmaktan geçtiği Cenabı Hak tarafından açıkça ifade edilmektedir.

    Dini değerlerin yaşantı haline dönüştürebilmesi için insanın, peygamberin örnekliğine ihtiyacı vardır. Dinin insana ulaşması ve öğretilmesi konusunda Peygamberimizin önemi son derece büyüktür. Dini koyan Allah’tır, ama onu eksiksiz bir şekilde insanlığa sunan Hz. Peygamberimiz’dir.

    Peygamberimizin; ona inananlar için eşsiz bir model ve ideal örnek olduğu gayet açıktır. Zaten peygamberlerin en önemli gönderiliş gayelerinden birisi de insanlığa örnek ve model olma konumlarıdır. Allah Teâlâ, Peygamberimize hitaben Kur’an-ı Kerim’de; “Muhakkak sen çok yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem, 68/4) buyururken, insanlara hitaben de: “Gerçekten sizin için, Allah’a ve Ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok zikredenler için Allah’ın Rasulü’nde çok güzel bir örnek vardır.” (Ahzab, 33/21) diye buyurmakta, O’nun biz ümmeti tarafından örnek alınmasının önemine işaret etmektedir.

    Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin hayatını incelediğimizde bizlere her alanda örnek olduğunu açıkça görürüz. Konuyla ilgili olarak ta Hz. Peygamberimiz “Kim benim sünnetimi ihya ederse beni sevmiş olur. Beni seven de cennette benimle beraber olur”. (Tirmizi, Sünen) buyurarak bizlere Sünnetine sarılmamızı tavsiye etmiş ve cennette O’nunla birlikte olacağımızın müjdesini vermiştir. İşte bundan dolayıdır ki O’nu sevmek imanın bir gereğidir. Çünkü Hz. Peygamber olmadan, Kuran’ı anlamak, dini tam olarak uygulamak mümkün değildir.        Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selleme itaat eden ve hayatını O’nun gibi güzel yaşayan kimseler Allah ‘a itaat etmiş gibi olacağı “Rasule itaat, Allah ‘a itaattir.” ayetiyle vurgulanmaktadır.

    Günümüz insanı, Peygamberimizi örnek almayı, onun gibi eş, onun gibi baba, onun gibi komşu,  onun gibi lider kısaca “onun gibi insan olmak” şeklinde anladığı zaman, günlük yaşantısı da dâhil, toplum hayatında köklü bir değişikliğin ve manevî zenginliğin meydana geldiğini fark edecektir.

    Ancak, Peygamberimizi örnek almanın söylendiği kadar olmadığı da açıktır. Ama Müslüman’dan beklenen, bu zora talip olması, onu gerçekleştirmek için çaba sarf etmesidir. Bunun gerçekleşmesi, öncelikle onun hayatının iyi öğrenilmesi ve doğru değerlendirilmesiyle mümkün olur.

   O’nu örnek almak demek;  Güvenilir ve dosdoğru olmak, merhametli ve affedici olmak, hoşgörülü ve alçakgönüllü olmak, sözünde durmak, vefakâr ve  adil olmak,  çalışkan ve cömert olmak,demektir.

   Ey Nebi! Sen bizim canımız, cananımız, önderimiz, rehberimiz ve kurtuluşumuzsun. Eğer sapmadan senin sünnetini yerine getirebilirsek gerçek kurtuluşa erenlerden ve kazananlardan oluruz. Biz seni çok seviyoruz ama önemli olanın da “Senin bizi sevmen” olduğunu biliyoruz, Senin bize düşkünlüğün kadar biz sana ve senin davana düşkün değiliz. Ne olur şefaatinden mahrum etme bizleri…

ZEYNEP BETÜL ŞENTÜRK

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.