BAŞYAZI- Allah’ın İhlaslı Kulları Başka

Sözlükte “arınmak, saflaşmak, kurtulmak” manasındaki hulus/halas kökünden türetilmiş olup “bir şeyi, içine karışmış ve değerini düşürmüş olan başka şeylerden temizleyip arındırmak, saflaştırmak” anlamına gelen ihlas kelimesi, terim olarak “ibadet ve iyilikleri riyadan ve çıkar kavgalarından arındırıp sadece Allah için yapmak” demektir. İslam literatüründe ihlas daha geniş olarak şirk ve riyadan, batıl inançlardan, kötü duygulardan, çıkar hesaplarından ve genel manada gösteriş arzusundan kalbi temizlemeyi, her türlü hayırlı faaliyete iyi niyetle yönelmeyi ve her durumda yalnızca Allah’ın rızasını gözetmeyi ifade eder. (Ragıb el-İsfahani)
Rabbimiz; “Allah’ın ihlâslı kulları başka.”(Sâffât, 74) buyurmuştur.
Allah’a hakkıyla iman edip, ahiret yurdunu düşünenlerin ihlaslı olmaktan başka bir yolları yoktur. İhlası amellerinin şaşmaz ölçüsü yapamayanların bütün amelleri beyhudedir. Kişinin halis niyetine göre ihlas Allah vergisi büyük bir nimettir. Kula düşen samimi bir arzu ile Rabbinden halis muhlis bir kul olmayı dilemek ve çokça gayret etmektir.
“Şüphesiz biz onları, ahiret yurdunu düşünme özelliği ile ihlâslı kimseler kıldık.”(Sâd, 46)
İmanımızda, ibadetlerimizde, ahlakımızda, sosyal münasebetlerimizde ihlaslı olmaya mecburuz ve mahkûmuz. Kurtuluş ihlaslı olmakta ve ömrünün sonuna kadar ihlaslı kalabilmektedir. Mümin ihlasını bozacak hiçbir şeye müsaade etmemelidir.
“İblis, senin şerefine and olsun ki, içlerinden ihlâslı kulların hariç, elbette onların hepsini azdıracağım” dedi.” (Sâd, 82-83)
İhlas hayatın tadıdır. Yemeklerde tuz biber ne ise hayatta her türlü münasebette ihlas da odur. Rabbimizle münasebetlerden tutun da kullarıyla, hatta hayvanlarla, bitkilerle, tabiatla münasebetlere varıncaya kadar ihlas müminin vazgeçilmez ölçüsü olmalıdır. Görme engelli bir kardeşimiz ilk defa tanışıp görüştüğü bir kardeşine “ne kadar samimisiniz” diyor. Bu ihlasın gücünü göstermek bakımından çok manidardır. İnsani münasebetlerde de ihlas müminin vazgeçilmez vasfı olmalıdır. Bundan dolayıdır ki Rabbimiz “Allah’ın ihlaslı kulları başka” buyurmuştur.
“Allah’a ve Resulüne karşı sadık ve samimi oldukları takdirde, güçsüzlere, hastalara ve (seferde) harcayacakları bir şey bulamayanlara (sefere katılmadıkları için) bir günah yoktur. İyilikte bulunan kimselerin (kınanması) için de bir sebep yoktur. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Tevbe, 91)
Sıdk ve samimiyet aynı zamanda eksiklikleri tamamlayan, hata ve kusurları örten, af ve mağfirete vesile olan ilahi yardımları celp eden çok önemli hasletlerdendir. Samimiyet iddiası öyle basit bir iddia değildir, çok ciddi denemeleri ve imtihanları gerektirir.
Nitekim Rabbimiz; “De ki: “Ey Yahudi akidesini benimseyenler! Bütün insanlar değil de, yalnız kendinizin Allah’ın dostları olduğunu iddia ediyorsanız, (bunda da) samimi iseniz haydi ölümü isteyin!” (Cum’a, 6) buyurmaktadır.
Samimi olmanın ve samimi ölebilmenin bir bedeli vardır. Allah davasında samimi olanlar, davaları için ölüm dâhil her şeyi göze alabilenlerdir. Davasında samimi olabilenler, davasını nefsî arzularına alet etmeyenlerdir. Davasında samimi olanlar, davasının sırtından makam mevki, para pul hesabı yapmayanlardır. Davasında samimi olanlar, davasına hizmette ön saflarla arka safları bir görebilenlerdir.
“Tâğût’tan, ona kulluk etmekten kaçınan ve içtenlikle Allah’a yönelenler için müjde vardır. O hâlde, kullarımı müjdele!” (Zümer, 17)
İhlaslı olabilmek için kulun Rabbini tanıması gerekir. İhlaslı olabilmek için kulun kedini tanıyıp yaradılış gayesini bilmesi gerekir. İhlaslı olabilmek için takvaya ermelidir. İhlaslı olmanın yollarından birisi de İslam’ı öğrenip öğretme gayretidir. İhlas için gerekli olan hususlardan biri de dua ve yakarış, tevbe ve istiğfardır.
“Bütün bunlar, içtenlikle Allah’a yönelen her kulun gönül gözünü açmak ve ona öğüt ve ibret vermek içindir.” (Kâf, 8)
“Ey iman edenler! Allah’a içtenlikle tövbe edin. Umulur ki, Rabbiniz sizin kötülüklerinizi örter, peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri utandırmayacağı günde Allah sizi, içlerinden ırmaklar akan cennetlere sokar. Onların nurları önlerinden ve sağlarından aydınlatır, gider. “Ey Rabbimiz! Nûrumuzu bizim için tamamla, bizi bağışla; çünkü senin her şeye hakkıyla gücün yeter” derler.” (Tahrîm, 8)
“Ey Rabbimiz! Ancak sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır.” (Mümtehine, 4)
Kişiler veya gruplar kendilerini överek bir yere varamazlar, itibar kazanamazlar. Gerçek itibar Allah rızasına kavuşmakla mümkün olur.
“Kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? Hayır! Allah, dilediğini temize çıkarır ve kendilerine kıl kadar zulmedilmez.”(Nisâ/49)
“Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder. Şüphesiz Rabbim çok bağışlayandır, çok merhamet edendir” dedi.” (Yûsuf, 53)
Huzurun yolu her yerde ihlas ve samimiyetin inşa edilmesi ile mümkündür. Dostluklarda, arkadaşlıklarda, akrabalıkta, komşulukta, samimi ortamlar insana huzur verir. Samimiyetsiz ortamlar ise sıkar, ağır bir yükün altındaymış hissi, boğuluyormuş hissi verir. Yiyecek ve içecekler bile hazırlanış niyetine göre tatlanır veya acır ya dert olur ya da deva. Mekânlar da öyledir.
Nitekim Rabbimiz:
“Onun içinde asla namaz kılma. İlk günden temeli takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit (Kuba mescidi), içinde namaz kılman elbette daha lâyıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz olanları sever.” (Tevbe, 108) buyurmuştur.
Mümine yaraşan hayatının her safhasında saf ve temiz olarak yaşamaya, ömrünün sonuna kadar da saf ve temiz kalmaya gayret etmektir. Rabbinden de yardım dilemeyi asla unutmamalıdır.
“Ey Yahya, kitaba sımsıkı sarıl dedik. Biz, ona daha çocuk iken hikmet ve katımızdan kalp yumuşaklığı ve ruh temizliği vermiştik.” (Meryem, 12)
“Her kim de O’na salih ameller işlemiş bir mü’min olarak varırsa, işte onlar için en yüksek dereceler, içinden ırmaklar akan, içinde ebediyyen kalacakları Adn cennetleri vardır. İşte bu, günahlardan temizlenenlerin mükâfatıdır.” (Tâ-Hâ, 75-76)