SOSYOLOJİK SİYER-Dava Yolunda Çekilen Sıkıntılar ve Bize Düşenler (1)

Yeryüzü Âdem aleyhisselam’dan beri iblis ile insan arasında geçen mücadeleye sahne oldu. Bu sahnenin her perdesinde peygamberler insanlara hidayet rehberi olarak görev aldılar. Yaşadıkları olaylar ne kadar çetin olursa olsun mübarek elçiler, hiç ama hiç pes etmediler.
Asrı cehaletten asrı saadete geçiş kolay olmadığı gibi, Müslümanların çektiği sıkıntılar/imtihanlar hatırı sayılır kalınlıkta kitaplar oluşturacak cinstendir.
Başta peygamber efendimiz aleyhisselam olmak üzere sahabeyi kiram efendilerimizin yaşadıkları acılar, katlandıkları işkenceler üzerinde derinlemesine bir tefekkür bizler için yol gösterici olacaktır.
Çekilen Sıkıntılar Karşısında Peygamberimizin Davranışları
Yirmi üç yıllık Risalet hayatında efendimizin aleyhisselam sadece Mekke’de yaşadığı önemli dört olayı ve verdiği tepkilere bir bakalım.
Açlık ve Yoksunluk
‘Allah yolunda, hiç kimsenin görmediği eziyetlere katlandım. Benim düştüğüm dehşetli hallere hiçbir kimse düşmemiştir. Öyle zamanlar oldu ki üzerimizden otuz gün otuz gece geçtiği halde ne Bilal ve ne de ben, onun koltuğu altında sakladığı az bir yiyecek dışında canlıların yiyebileceği hiçbir şey bulamadık.[1]
Davandan Vazgeç Tekliflerine Muhteşem Cevap
Ebu Talib: ‘Yeğenim! Kavmin Kureyş bana gelerek hakkında şöyle şöyle şikâyette bulundular. Gel hem kendine hem de bana kıyma! Bizi ne senin ve ne de benim gücümün yetmeyeceği bir yük altına sokma! Kureyşlilere hoşlarına gitmeyecek şeyleri söylemekten de vazgeç!’ Ebu Tâlib’in bu sözlerinden, onun desteğini çekerek kendisini yalnız bıraktığı sonucunu çıkaran Hz. Peygamber de ‘Ey amcam! Eğer güneşi sağ, ayı da sol elime versen yine de bu işi (peygamberliği) bırakacak değilim. Allah bu işi üstün getirinceye ya da ben helak oluncaya kadar buna devam edeceğim’ dedi. Sonra Hz. Peygamber’in gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Hz. Peygamber’in bu halini gören Ebu Tâlib şunları söyledi;
‘Ey kardeşimin oğlu! Nasıl istersen öyle davran; işini yapmaya devam et! Yemin ederim ki senden hiçbir zaman desteğimi çekmeyeceğim!’[2]
Ebu Talib’siz Hayat ve Sıkıntılar
Ebu Tâlib vefat ettiği zaman Rasûlullah’ın yolunu Kureyş’in ahmaklarından birisi kesti ve peygamberin üzerine toprak attı. Hz. Peygamber böylece evine döndü. Kızlarından biri yüzündeki toprağı hem siliyor, hem de ağlıyordu. Hz. Peygamber de ‘Ağlama kızım, kesinlikle Allah senin babanı koruyacaktır’ dedi. Ebu Tâlib ölünceye kadar, Kureyşliler Hz. Peygamber’e dokunamadılar. Ancak onun ölümünden sonra Hz. Peygamber’e hakaret ve işkence etmeye başladılar![3]
Fiziki Şiddet ve Efendimizin Tavrı
– Amr b. As şöyle anlatıyor: Ben Kureyş’in peygamberi öldürme girişiminde bulunduklarına şahit olmadım. Fakat bir gün Hz. Peygamber Makam-ı İbrahim’de namaz kılarken, müşrikler O’nu öldürmeyi kararlaştırdılar. Bunun üzerine Ukbe b. Ebî Muayt, Hz. Peygamber’in yanına gidip Hz. Peygamber’in abasını boynuna dolayarak bütün gücüyle sıktı. Hz. Peygamber dizleri üzerine düştü. Halk “öldü” diye bağırıştı. Ebubekir koşarak geldi. Hz. Peygamber’in kollarından tutarak, onu yerden kaldırdı ve;
“Rabbim Allah’tır dediği için bir kişiyi öldürecek misiniz?” dedi. Bunun üzerine Kureyş Hz. Peygamber’den uzaklaştı. Hz. Peygamber namaza durdu, namazını bitirdikten sonra Kâbe’nin gölgesinde oturmakta olan Kureyşlilerin yanına giderek;
“Ey Kureyş cemaati, Muhammed’in canı elinde olan Allah’a yemin ederim ki, ben size bu yolda kesilmek üzere gönderildim” dedi ve eliyle boğazını gösterdi. Ebu Cehil, Hz. Peygamber’e “Sen cahil değildin” dedi. Hz. Peygamber; “Ben şimdi de cahil değilim, fakat sen cahillerdensin” dedi.[4]
Hissemize Düşenler
Dava şuuru dönemlik çalışma işi değil süreklilik ister. Geçmişte yaptığımız faaliyetlerle avunmak bugünümüzü kurtarmaz. Sıkıntılar, bizi hedefimizden uzaklaştırmak şöyle dursun, olgunlaştıran ve yarınlara emin adımlarla yürümemizi sağlayan yol azıklarımızdır.
Dayandığımız, sırtımızı yasladığımız güçler, kişiler yok olsa da biz Allah yolunda olmaya ve yürümeye devam edeceğiz.
Peygamberimize ve Peygamberlere yapılan teklifler, makam, şan-şöhret ve zenginlik karşısında tavrımız çok net olmalı. Dünyadan yana değil ahiretten yana tercih yapmalıyız.
Müslüman sıkıntılı zamanlarda kaybetmediği dava adamlığını, refah içerisinde kaybetmeye başladı. Darlıkla imtihana hazırlandığımız gibi varlıkla sınanmaya da hazırlıklı olmalıyız.
Hakaret başta olmak üzere birçok sözlü ve fiziki saldırıya uğrayacağız, pes etmek yok. Cennetin yolu çile ve sıkıntılarla doludur, hiçbir zaman unutmayacağız.
Abdest alırken, namaz kılarken, oruç tutarken ve kurban keserken örnek aldığımız önderimizi, hayatımızın her alanında rehber göreceğiz. Özellikle tebliğ ve davet konusunda yegâne örneğimiz peygamberimizdir. Konuştuğu gibi konuşmak, sustuğu gibi susmak ve tepki verdiği yerde tavrımızı net ve ölçülü koymak zorundayız.
Selam ve Dua ile…
Not: Yazı başlığımız geniş kapsamlı olduğu için (Allah nasip ederse) yazmaya devam edeceğiz.
KAYNAKÇA
[1] Bidaye III/47 (İmam Ahmed’den, o da Enes’ten); Terğib V/159 (Tirmizi ve İbn Hibban’dan naklen); hadisi ayrıca İbn Mace ve Ebu Nuaym da rivayet etmişlerdir.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/257.
[2] Bidaye III/42.
Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/257-258.
3- Bidaye III/134.
[4] Kenzü’l-Ummal, II/321; Ebu Ya’la; Tabarani