İLMİHAL-AHLAK (2)

İLMİHAL-AHLAK (2)

Şimdi gelelim huyun, değişip değişmeyeceği konusuna. Bu meseleyi insandaki sertlik ve yumuşaklık fıtratını ele alarak kısaca açıklayalım.

İnsandaki sertlik veya yumuşaklık asla değiştirilemez. Kendisinde sertlik bulunan bir insanı özel eğitimlere alsanız, bir ömür boyu uğraşsanız, onu yumuşak huylu yapamazsınız. Keza hilim sahibi, yumuşak huylu bir insanı da en etkin usullerle, devamlı olarak eğitime tâbi tutsanız asla onu sert ve haşin yapamazsınız. Zikri geçen hadis-i şerif huyun tabiatına işaret etmekte, Allah Teâlâ’nın takdir edip yarattığını kimsenin değiştiremeyeceğini vurgulamaktadır.

İyi ahlâklı olmamız, ahlâkımızı güzelleştirmemiz istendiğine göre kötü ahlâk nasıl değiştirilecek? Ahlâk-ı seyyieden kurtulup, ahlâk-ı hamîde nasıl elde edilecektir? Önce şunu tespit etmek gerekir. Kötülenen huyun aslı mıdır? Vasfı mıdır?

Gerek ayet-i kerimelerde ve gerekse hadis-i şeriflerde kötülenen huyun aslı değil o huyun kazandığı kötü vasfı zemmedilmektedir.

Meselâ: Sertlik kötülenmemiştir. Kötülenen sertliğin kötüye kullanılmasıdır. Sertliği haksızlık için, zulüm için, insanların gönlünü kırmak için kullanırsa memnûdur. Öyle olmasaydı insanlara yumuşak davranılmasını isteyen Rab Teâlâ, savaş halinde düşmanlara karşı sertlik gösterilmesini emretmezdi. Keza: Hadler uygulanırken acıma hissine kapılınmamasını da emretmezdi.

Hz. Ömer radıyallahu anh sert tabiatlı idi. Bu sertliğini cahiliye döneminde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i öldürmeye azmetmeye kadar kötü yolda kullandı. Sertlik onda zulme vasıta oldu. Müslüman olduktan sonra ondaki sertlik, hudûdullahı korumakta, İslam düşmanlarına karşı duruşta bir kararlılık oldu. O sertlikte adâlet tecelli etti. Hattab oğlu Ömer, Fâruku Azam oldu. Adaleti dillere destan bir Halife-i Rasulullah, bir emir’ül-mü’minin oldu.

Bu açıklamadan anlaşılacağı üzere, huyun aslını değiştirmek mümkün değildir. Vasfını değiştirmek ise mümkündür. Çok iyi bir eğitimle insanların kötü huylarını nasıl değiştirdiklerini, nefsi için öfkelenen insanların, Allah için öfkelenmeye başladıklarını, nefisleri için sertlik, katılık gösterenlerin, artık nefisleri mevzu bahis olduğunda aldırış etmediklerini, nefsi için cedelleşen bitmez tükenmez mücadelelere giren kişilerin bunları bırakıp artık Allah için, Allah yolunda nasıl mücadele ettiklerini, nasıl fedakârlık yaptıklarını, müşahede etmekteyiz.

Bütün peygamberler, ahlakî değerleri hâkim kılmak toplumu, iman, amel ve ahlâk bakımından yüceltmek, erdemli bir seviye kazandırmak için mücadele etmişlerdir. Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem: “Muhakkak ben mekarim-i ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” buyurmaktadır. (Tirmizi, Nevâdirül usül)

Bütün peygamberler insan fıtratında mevcut huyları, kabiliyetleri iyiye, güzele, doğruya yönlendirip, güzel vasıflar kazanmaları için mücadele etmişlerdir. Nebevî terbiye yoluyla insanlar, insanlık haysiyetine kavuşabilmişlerdir. Kâmil bir imanın, salih bir amelin en tabî neticesi ahlâk-ı hamîdedir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Sana vahyedilen kitabı oku ve namaz kıl. Muhakkak ki namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak, elbette en büyük ibâdettir. Allah yaptıklarınızı bilir.” (Ankebut, 45)

Hayat ağacının en nâdide meyvesi güzel ahlâktır. Kalb toprağında yetişip meyveye duran tevhid ağacının, Rab Teâlâ’ya sunulacak en müstesna hediyesidir. Af etmek, ihsan etmek, tevazu göstermek, öfkeyi yutmak, diğergam olmak, muhabbet, muâvenet, sabır, şükür gibi hayatbahş güzellikler kemâle ermiş bir imanın dışa vuran tezâhürleridir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

“Rabbinizin mağfiretine ve Allah’a isyan etmekten sakınanlar için hazırlanmış, genişliği gökler ve yerler kadar olan cennete koşun. O muttaki mü’minler ki, bollukta da darlıkta da infak ederler. Öfkelerini yenerler. İnsanların kusurlarını affederler. Allah iyilik yapanları sever.” (Âl-i İmran, 133-134)

“Onlar (iman edenler) büyük günahlardan ve hayâsızlıktan kaçınırlar. Kızdıkları zaman da kusurları bağışlarlar ki onlar Rablerinin davetine icabet edip namazlarını kılarlar. Onların işleri aralarında istişare iledir ve kendilerine verdiğimiz rızıktan harcarlar. Bir zulüm ve saldırıya uğradıkları zaman birbirine yardım ederler. Kötülüğün cezası denk bir kötülüktür. Kim bağışlar ve barışı sağlarsa, onun mükâfatı Allah’a aittir. Elbette o, zalimleri sevmez. Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa, böyle hareket edenlerin aleyhine bir yol (mesûliyet) yoktur. Sorumluluk ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere yönelir. İşte böylelerine acı bir azap vardır. Kim sabreder ve affederse, şüphesiz bu hareketi yapılmaya değer işlerdendir.” (Şura, 37-43)

Ayet-i kerimelerden anlaşılacağı üzere kâmil mü’minlerin vasıfları sayılırken iman, amel ve ahlâk bütünlüğü görülmektedir. Bu bütünlük sağlanmadan iyi bir kul, iyi bir Müslüman olmak mümkün değildir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır:

“İçinizden en çok sevdiklerim ve kıyamet gününde mevki cihetinden bana en yakın olanınız, ahlâkça en güzel olanınızdır. En nefret ettiklerim ve kıyamet gününde benden en uzak olanlarınız ise geveze, boşboğaz ve mütefeyyigûn olanlardır.” Dediler ki: Ey Allah’ın Resulü! Geveze ve boşboğazları biliyoruz. Mütefeyyigûn kimlerdir? Şöyle buyurdu: “Onlar büyüklük taslayan kimselerdir.” (Tirmizi).

Diğer bir hadis-i şerifte de şöyle buyruluyor: “Birr (iyilik) güzel ahlâktır. Günah ise, vicdanını rahatsız edip, insanların görmesinden hoşlanmadığın şeydir.” (Müslim) Başka bir hadis-i şerifte de şöyle buyruluyor: “Sizin en iyileriniz, ahlâken en iyi olanlarınızdır.” (Buhari).Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Muaz bin Cebel radıyallahu anh’a şöyle tavsiyede bulunmuştur:

“Ya Muaz! Sana takvayı, doğru sözlülüğü, ahde vefayı, emaneti yerine getirmeyi, hıyaneti bırakmayı, anlamayı, muhafaza etmeyi, yetime şefkat göstermeyi, yumuşak huylu olmayı, selamı yaymayı, güzel muameleyi, emelleri azaltıp amellere yönelmeyi, imana sarılmayı, Kur’an-ı inceden inceye anlamaya çalışmayı, ahireti sevmeyi, hesaptan korkmayı, şefkatli ve merhametli olmayı tavsiye ederim. Yumuşak başlı insanları sevmemekten, doğru olanı yalanlamaktan, günahlara tamah etmekten, âdil yöneticilere karşı gelmekten, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaktan sakın. Sana tenhada, kalabalıkta, her yerde Allah’tan korkmayı tavsiye ederim. Her günahtan sonra tevbe etmeye bak. Sır, sır olarak, alenî olan da öylece muhafaza edilmelidir. Bunlar Allah’ın kullarına öğrettiği âdabtır. Allah, kullarını iyi ahlâka, güzel âdaba çağırır.” (Beyhaki, Kitâbü Zühtül Kebir)

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in ahlâkî değerler hususunda buyruklarından bir kısmı da şöyledir: “İman bakımından mü’minlerin en mükemmeli, ahlâkça en güzel olanı ve ailesine en güzel davrananlardır.” (Tirmizi)

“Kıyamet günü mü’minin terazisinde güzel ahlâktan daha ağır bir şey yoktur. Allah Teâlâ çirkin ve ne konuştuğunu bilmeyenlerden nefret eder.” (Tirmizi)

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.