Selim Han’ın Ümmet-i İslam’a Çağrısı: İttihad-ı İslam

“Allah’a ve Resulüne itaat edin! Birbirinizle çekişmeyin; yoksa içinize korku düşer, dağılırsınız ve gücünüz, devletiniz elden gider. Zorluklara sabredin; çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”(Enfâl, 46)
Müslümanlar ne zaman Allah’a ve Resulüne itaat ederek birlik oldularsa zafer kazandılar. Ne zaman ki birbirleri ile çekiştiler, birbirlerinin kanını döktülerse ehl-i küfrün oyuncağı oldular. Bu her zaman böyle olmuştur. Bundan dolayı Müslümanlar birlik olup İttihad-ı İslam’ı kurmalıdır. Peki, İttihad-ı İslâm nedir ve nasıl olmalıdır?
İttihad, birlik demektir. İttihad-ı İslam, İslam Birliği. Biz ise yazımızda İttihad-ı İslâm’ın Yavuzca nasıl anlaşıldığından bahsedeceğiz. Bazı liderler bazı kavramlarla özdeşleşmiştir. Mesela kanunlara riâyet denilince aklınıza hemen Kanuni gelecek, fetih deyince Fatih gelecektir. İşte bunun gibi İttihad-ı İslam denilince de aklımıza Yavuz Sultan Selim Han gelir.
“Milletimde ihtilaf u tefrika endişesi
Kûşe-i kabrimde hatta bî-karar eyler beni
İttihad oldu hücum-ı hasmı def’e çâremiz
İttihad olmazsa daim dağdar eyler beni”
(Yavuz Sultan Selim Han)
Sultan’a atfedilen beyitte de görüldüğü üzere Selim Han, birlik ve beraberliğe önem veriyor ve düşmanın saldırılarına karşı tek çaremizin birlik olmak olduğunu ifade ediyor. Peki, bu İslam birliği kimlerle kurulacak ve nasıl olacak?
Günümüzde bir hoşgörü hastalığı türedi maalesef. Karşıdaki kişi sizi hançerlemek için beklerken siz de gidip o kişiye kardeşim diyerek sarılıyorsunuz. Af edersiniz ama Müslüman geri zekâlı değildir. Kimin elinde hançer var kimin elinde gül var bunu ayırt edebilir Müslüman. Birileri İranla, Vahhâbi zihniyetiyle, Sapık fırkalarla İslam Birliğini kurmanın peşinde. Kaderi reddedeceksin, sahabeye söveceksin, önüne geleni tekfir edeceksin ve ben seninle İslam Birliğini kuracağım bu hatalarını da hoşgörüyle karşılayacağım. Kusura bakma kardeşim İslâm Birliği bu değil!
İslâm Birliği’nin çekirdeğini oluşturan esas ve lider kadro Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat’tir. Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat ise emanetin sahipleridir. Peki, bu emanet nedir?
Efendimiz aleyhisselam veda hutbesinde ümmetine iki emanet bıraktı. Bunlar kendisiyle amel edilen Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’dir. İşte Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat ise ümmetin aslını teşkil eden, Kur’an ve Sünnet ile amel edenlerdir.
Yeniden dönelim Yavuz Sultan Selim Han’a. Selim Han daha şehzade iken babasının göremediği tehlikeyi görmüş, İran’dan gelen Şii tehlikesine karşı babasını uyarmıştır. Lakin Bayezid Han oğlunu dinlemediği gibi İran Şahı İsmail üzerine sefere çıkmaması için onu uyarmıştır. Bunun böyle gitmeyeceğini gören Selim Han babasının yerine tahta çıkmış ve Şii tehdidini ortadan kaldırmıştır (Çaldıran Muharebesi 23 Ağustos 1514).
Eğer Selim Han bu tehdidi ortadan kaldırmasaydı bugün Anadolu’nun şehirlerinde Hz. Ebubekir’e söven, Hz. Aişe’ye iftira atan, Hz. Ömer’e hakaret edenler hâkim olacaktı. Bugün dahi İran’daki Şia artıkları Suriye’de adı Ömer diye Ebubekir diye çocukların boğazlarını kesiyorlar. Ve birileri çıkmış bu senin kardeşin bununla İslam Birliğini kur diyor. Kusura bakmayın kardeşim! Bizim ve dahi Selim Han’ın anladığı İttihad-ı İslam bu değil!
Peki, ne yapalım biz de onların mı boğazını keselim! Asla! Zalimle zalim olunmaz. Bizim vazifemiz kardeşimiz dahi olsa zalimin zulmüne mâni olmaktır. Zalime zulmedecek fırsatı vermemektir. Bunun yolu ise lider kadrosunu Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat’in teşkil ettiği İttihad-ı İslam’ı kurmaktan geçer. Yoldan çıkan kardeşimize doğruyu göstereceğiz, zulmeden kardeşimizin zulmüne mâni olacağız.
Peki, daha sonra ne yaptı Selim Han? Şiilerle ittifak eden Memlüklülerin üzerine yürüdü (Mercidabık ve Ridaniye muharebeleri 24 Ağustos 1516 ve 25 Ocak 1517). Hilafeti hak etmeyen Memlüklülerin elinden hilafeti aldı. Mekke ve Medine’nin hâkimi değil, hadimi (hizmetçisi) olma şerefine nail oldu. Yavuz 8 sene tahtta kaldı bu süre içerisinde hep doğuya sefer düzenledi. Bu yüzden eleştirildiği de olmuştur. Lakin onu eleştirenler onun gördüğü hakikati idrak edemeyenlerdir. Sultan biliyordu ki batıya giden yol doğudan geçer.
Eğer siz içinizde ki meseleleri halletmeden dışarıya yönelirseniz, içerden hançeri yersiniz. Tıpkı bugün olduğu gibi. Suriye’de Irak’ta bizim kanımızı dökenler kim? Şii kardeşlerimiz!
Hâsılı kelam:
“Allah’a ve Rasûlüne itaat edin! Birbirinizle çekişmeyin; yoksa içinize korku düşer, dağılırsınız ve gücünüz, devletiniz elden gider.. Zorluklara sabredin; çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.”(Enfâl, 46)
Biz ancak ve ancak Allah’a ve O’nun Resulüne aleyhisselam itaat edenlerle İslâm Birliğini kurarız. Biz atamız Yavuz’un yolundan gidenleriz. Bediüzzaman gibi sesleniyoruz: “Elhasıl, Sultan Selim’e biat etmişim, onun İttihad-ı İslam’daki fikrini kabul ettim.”(Tarihçe-i Hayatı, s.67.)