Damlaya Damlaya Cennet Olur

Modern insan tüketimle hayatta kalmaya entegre olmuş, tabiatı sadece ve sadece kendi geleceği için araçsal hale getirmiş ve aynı zamanda medeniyetin taşıyıcılığını üstelendiğini sanmakla büyük bir çelişki yumağında yaşamaya devam etmektedir. Özellikle son asır ve günümüzde yaşanan teknolojik ilerlemeler insanoğlunu tüketim çılgınlığına sürüklemiş ve yegane amacını bu dürtüler üzerinde yaşamaya kurgulamıştır. Asıl cennetin dünyada yaşanabileceği yanılgısıyla avunurken dünyayı gün geçtikçe daha yaşanılmaz hale getirdiğinin farkında değildir ve asıl cennetten gün geçtikçe uzaklaşmaktadır. Hem de yavaş yavaş yaklaşmak varken koşar adım uzaklaşmakta…
Teknolojik ilerleyiş illaki kolaylıkları beraberinde getirmiş, ölümcül hastalıklara çareler bulmuş, bir yerden bir yere ulaşmayı kolaylaştırmış, haberleşmeyi çocuk oyuncağı haline dahi getirmiştir. Elbette ki getirisi olan her yeniliğin büyük götürüsü de olmuştur. Burada amacımız bunları saymak olsaydı imkânlarımız kâfi gelmezdi.
Kolaylaştı dedik hayatımız. Yaşamımız daha basit halde, daha az enerji sarfıyla idame edilebilecek hale geldi. Bu kolaylıklar bizi birçok şeyden de mahrum bıraktı. İnsanoğlu tarihinde hiç olmadığı kadar hantal hale geldi. Gün içersinde parmaklarımızın hareketinden başka bir uzvumuzun çalışmasına nerdeyse gerek kalmadı. Bilmek için, öğrenmek için büyük gayretlere gerek kalmadı artık. İhtiyacımız olan bilgiye bir ‘tık’la ulaşıyor ve işimiz bitince unutuyoruz. Bilgilerimiz malumattan öte geçmez oldu artık. Hazıra alıştık. Her şeyin hazırı yapmasından, üretmesinden daha kolayımıza gelir oldu. İnsanoğlu hep pragmatik düşünürdü ama günümüzdeki kadar bencilce yaşamadı tarihi boyunca.
Her şeyin anında olması gerektiğini düşünen bir insan tipolojisi var artık. Sabır gereksiz vakit kaybından başka bir anlam ifade etmez oldu. Hikâyedeki sabreden derviş muradına eremeden gebermiş olarak bilinir oldu. Oysa kolay mı bu kadar? Her şeye anında sahip olmak bu kadar kolay mı?
Daha can alıcı bir soru sorayım mı size? Cenneti kazanmak bu kadar (dünyalık kazançlarımızı bu kadar hızlı ve çabuk kazandığımız gibi) kolay mı? Cevabını hepimiz iyi bilmiyoruz, sadece bildiğimizi sanıyoruz. Eğer iyi bilmiş olsak yaşamlarımızı daha üretken hale getirme gayreti içersinde olurduk. Sabır kelimesini gebermekle değil, ermişlik ile kullanırdık. Her şeyi oldubitti görmekten imtina eder, yavaş yavaş, sindire sindire yaşamaya çalışırdık. Bir ‘tık’la âlim değil sadece bilmiş zanneden cahil olabileceğimizi iyi bilirdik. Üretmeden tüketmenin ne kadar tehlikeli sonuçlara sebebiyet vereceğini iyi düşünürdük.
Cenneti kazanmak kolay değil. Yavaş yavaş, adım adım, damlaya damlaya ulaşacağız o kutlu beldeye. Hadis-i Şerifte Efendimiz aleyhisselam “Allah katında amellerin en makbulü az da olsa devam üzere yapılanıdır.” buyururken aslında bunu öğretmeye çalışmıştır bize. İçinde bulunduğumuz faydacı ve bencil yüzyılda yaptıklarımızın azının ve sürekli olanının makbul olduğunu öğütlüyor. İçersinde bulunduğumuz yaşamı ve şartları sindire sindire sürdürmeden, ibadetlerimizde olduğu gibi ilim yolunda, kendimizi tanıma ve gerçekleştirme yolunda, dünyayı anlama ve anlamlandırma yolunda yavaş olsa da sürekli hareket etmemiz gerektiğini öğütlüyor. Teknolojik çılgınlıklarla, hazırdan tüketmeyle, her şeyin anında karşılık vermesini beklemekle cennetin zor kazanılacağı ortada…
Hayatlarımızı her zamankinden daha fazla muhakemeye ve tefekküre ihtiyacı olduğu ortadadır. Yapmamız gereken içerisinde yaşadığımız dünyanın seline kapılmaktan kendimizi kurtarmak, kenarda durup önce kendimizi sorgulamak, tüketimden ve hazırcılıktan kendimizi korumak ve cennetin hızlıların değil sabırlı olanların yeri olduğunu iyi bilmektir. İbadetlerimizde de olduğu gibi yaşamımızı da sindire sindire idame ettirmemiz gerek artık. Azda olsa nitelikli olanı tercih etme zamanı. Cennet yolu uzun ve zor olabilir ama sabredenler o yolu başarıyla bitirecektir. Yolun sonunda cennette buluşmak ümidiyle…