Bir Yusuf Masalı

Bir Yusuf Masalı

“Miskin âdem oğlanını benzetmişler ekinciye

Kimi biter kimi yiter yere tohum saçmış gibi

Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm

Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi”

Yunus Emre

 

İnancı yüceltmeyi bırakıp ideali, mefkûreyi, aksiyonu daha sahici bulan bir insandı Yusuf abi… En zor zamanlarda dahi güçlüydü, yenilmezdi. Çünkü erdemliydi; inandığı yoldan geri durmuyordu; hiçbir zaman da durmadı.

Destansı bir mücadelenin içinden geldi ve ömür defterinin zorlu geçitlerinden geçti. Gılgamış Destanından parçalar taşıyordu, yüreğindeki aşk: “Bu soylu maceraya kalkışmamı madem istemiyordun, gönlüme bu tedirgin edici arzuyu neden ektin?”

Efsaneleri, destanları, halk kahramanlarını geride bırakıp Allah’ın has kullarına nasip olacak türdendi hayatı boyunca taşıdığı dert: Muvahhid Bir Müslüman Olmak.

İbrahimî bir duruş, Davûdi bir sadâ, Yusufî bir terbiye, Muhammedî bir vakarla yürünen bir yolu istikamet bildi; menzil seçti. “İnadına İslam İlle de İslam” diyecek kadar sevda yüklediği bir yolun yolcusuydu. Son nefesine kadar hep yoldaydı; iyi kullar zümresine vuslatı ile devam edeceğini ümit ettiğimiz asıl yola, ahiret yurduna, revân oldu.

“İnsan, muhabbet duyduğu kişinin kaderinden pay alır.” sözünün bir yansıması olarak çok sevdiği hocası, Zeki Soyak hocamız gibi sabredenlerden, Eyyûb aleyhisselam’ın yoldaşlarından oldu.

“Doğru yaşayış, vaaz yerine geçer.” diyenin tarif ettiği vaizlerdendi Yusuf abi.

Kimi zaman okuduğu, çok kez okuttuğu Asr Suresinin iman eden, salih amel işleyen, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye eden; böylelikle ziyana uğramayacaklar zümresine dâhil oldu.

Bir adamın değeri nereden geldiğine değil; nereye gittiğine bağlıdır. Gerçek, zor işlere ya Allah adına ya dünya adına ya da her ikisi adına girişildiğine göre, gayeyle ve o gayeye yönelen kişinin kalitesiyle yakından ilgilidir, demişti eskiler. Yusuf abinin kalitesi; gayesine, mefkûresine daima eşlik etti.

Tevazu, gayret, kadirşinaslık, samimiyet ve muhabbet… Hem onda vücut bulmuş haldeydi hem onu anlatmak için eksik kalacak niteliklerdi.

Doğru adamdı; dürüsttü. Kızmasının ölçüsü, susmasının kararı, öfkesinin dili yerli yerindeydi. Doğru bildiğini söylemekten kaçınmadı, kadim bir tarifle kınayıcının kınamasından korkmadı. Letafeti dilinden, gönlünden, yüzünden eksik etmedi. “Guzum” dediği sevildiğini bilir; “hüdayinâbit” diye nitelediklerinden olmaktan da çekinirdi. Çünkü Yusuf abi boş iş ve sözleri sevmezdi; o her ân ibnu’l vakt olmaya, vakıf ehli olmaya adamıştı kendini.

Güldü, güldürdü. Sevinirkenki heyecanı coşkuyla ve bir çocuğun gözlerindeki masumiyetten karinelerle doluydu.

Yusuf abi hem klas bir o kadar da klasik, bilindik adamlardandı; daima öndeydi, ben demez biz derdi. İyi adamdı…Yeri geldiğinde babadan daha çok baba, ağabeyden daha çok ağabeydi.

Enderûn Mektebinden bir talebe; aynı zamanda örnek bir hocaydı. Onunla yola çıkanlar daima kendilerini emniyette hissettiler. Onunla yol yapanlar, ezgilerle marşlarla bezenmiş, yaşamak ve hakikatle döşenmiş ölçüleri ve dengeleri öğrenecekleri bir mektepten geçtiler. Kimileri için ilkadım oldu; kimileri için irfan mektebi.

Hemen herkes için Uludağ’ın zirvesi deyince akla kar ve kayak pisti gelirken onu tanıyanlar olanca soğuğa rağmen yürekleri ısıtan, hatırdan çıkmayacak hasbihali hatırlıyordu. O günden bugüne ulu bir çınarın gölgesi, gönülleri ısıtmaya yetmişti.

Ürgüp, Göreme, Peri Bacaları deyince taş ve kayalardan oluşan görsel şölen diyenler de eksik kaldılar. Çünkü onu tanıyanlar için Nevşehir demek, hayat demek, aşındırılan yollar, yaşamak namına ortaya konulmuş erdemli çabalar demekti.

Yol boyunca heyecanla söyler, coşkuyla çağırırdı:

“Duy Rasulü kardeşim duysana duysana
Uy kitaba kardeşim uysana uysana
****
Rabbinin bu yoluna sen girsene
Sırat-i müstakime sen girsene
Başını bu yola bir koysana
Tevhid duvarında bir tuğla olsana”

Tam da bu demlerde duysa çok sevinirdi:

“Söyleyin ona kardeşin özler seni,
Konuğu oldun düşlerimin.
İkram edermiş sana hasretlerini,
Billuru oldun gözlerimin.”

En son kısa mesaj olarak: “Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, âlemlerin Rabbi Allah içindir” ayetini göndermişti. Yusuf abi bu mesajı yaşayarak verdi. Gün geldi; soğuk bir Mart sabahı hepimize, bütün sevenlerine aynı mesajı gönderdi.

“Namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, alemlerin Rabbi Allah içindir.”

Şahidiz Ya Rabb

Şahidiz Ya Rabb

Şahidiz…

 

Onu tanıyan,

seven ve hep bir ağızdan aynı yaşanmışlıkla

benzer cümleleri kuracak kardeşleri adına,

Fatih Muhammed Çakmak

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.