Op. Dr. Salih Selman İle Röportaj

❓ Genç Adamların tanımasını ve takip etmesini istediğimiz isimlerden birisiniz. Bize kendinizden ve çalışmalarınızdan bahsedebilir misiniz?
➡ 1961 İstanbul doğumluyum. İlkokulu Faik Reşit Unat okulunda okudum. Saint- Joseph lisesini bitirdim. İstanbul tıp fakültesini 6 yıl okudum. Daha sonra aynı fakültede 5 yıl cerrahi asistanlığı yaptım. Daha sonra 10 yıl Haseki’de çalıştım. Buralarda olan İslami sıkıntılardan dolayı İslami derneklerde Deniz Feneri’nde, Yeryüzü Doktorları’nda çalışmaya başladım. Bu arada İslami derslere katılımım devam ettiği için bir gün bir baktım hoca olmuşum, derslere başlamışım. 40 yaşımda ise bu işi daha profesyonel yapmak için ilahiyat okudum ve hafızlığımı bitirdim. Bir de baktım ki sabahları doktorluk öğleden sonraları hocalık yapıyorum.
❓ Genel cerrah olmanız hasebiyle insan vücuduna ve işleyişine hâkimsiniz. Müslüman bir doktor olarak bu sisteme baktığınızda sizi en çok etkileyen durum nedir?
➡ En basit sünnet yaparken bile insan, insan siteminin nasıl yaratıldığına şahit oluyor. Bu tefekkür gözüyle bakınca insanı yükseğe götürür. Ama maalesef şuan ki tıp sisteminde Allah geçmiyor. Bu büyük bir sistemdir. İnsan muazzam, ahsen-i takvim yaratılmıştır. Biz evvelâ bunun hayranı olacağız. Tefekkür etmek yerine bunun üzerinde kendinizi nasıl büyütürsünüz diye bir sistem var. Yani biz bu sisteme öyle bir müdahale edeceğiz ki yapan doktor böyle güzel olacak. İnsana bir aletler takacağız organları anlayacağız. İşte şuanda Müslüman şuurlu doktorların bu işin eğitimini değiştirmekle uğraşmaları gerekir. Bir Müslüman eğitilirken Allah’ın vücudunu ne kadar kusursuz ve güzel yarattığını evvelâ anlamalı ve bunu anlamayı kendine prensip edinmeli, gelen hastalara da bunu anlatmalıdır. Mevla’m tüm şuurlu Müslüman doktorlara bu sistemi Mevla’nın istediği yönde değiştirmeye hepimizi muvaffak kılsın.
❓ Tıp eğitiminin Müslümancası olabilir mi? Olursa bu eğitim nasıl verilmelidir?
➡ İstanbul Edirnekapı’da Osmanlı doktoru var. Hem Kanuni devrinde asker olmuş hem o zaman hocasının ilmine çok yetişmiş hem de mesir macunu yapan bir doktor. Onun adıyla anılan camiye gittiğinizde evi dört metre yerin altında. Yani o zamanın ünlü bir doktoru yerin dört metre altına girmiş yaptığı macunlarla şifa dağıtmış ama aynı zamanda askere de gitmiş ve nefsini köreltebilmek için bir tarikatta ilerlemiş. Eski ceddimiz doktorunu İslami bir alaşımla yetiştiriyordu. Bizim eksiğimiz bu. Mevla’m bizi o eski nesli, medrese sistemini örnek alarak yetişen nesillerden eylesin inşallah.
❓ Hareketli bir hayatınız var. Zamanınızı nasıl yönetiyorsunuz, özellikle ailenize ne kadar vakit ayırabiliyorsunuz?
➡ Geçen, zaman yönetimine gitmiştim. Benim kız da psikolog. “Zaman senden şikâyetçidir.” dedi. Esasında insanın hayatında gelen olaylarda Allah Teâlâ seni eğitiyor. Ben lise sonda üniversite imtihanını hazırlanırken bir felsefe hocası gelmişti. Çocuklarda dersi kaynatmak için benim o hocayı bilek güreşinde yenebileceğimi söylemişlerdi. Asıl maksat ise dersi kaynatmaktı. Hoca da beni ezmeye kalkıp her ders alay edince bende onunla bir bilek güreşi yaparım kolunu parçalarım derdim. Hem üniversite imtihanına hazırlanıyorum, hem babam olmadığından çalışıyorum, hem de sonuçta bir lise talebesiyim. Hoca da 35 yaşlarında bu işin profesyoneli ve şampiyon birisi. “Allah insanı yarattım ve ona isimler öğrettim.” diyor. İlim araştırayım ben bunu yapabilir miyim dedim. İzometrik çalışma diye bir şey gördüm. Benim kütüphanemde 50 kadar spor kitabı var. O duvarlarla çalışırsanız kısalmadan yapabiliyorsunuz. Ben bu hocayı yeneceğim dedim. Bu çalışmayı derse aktarabilirim. Matematikte hoca bir şey anlatırken benim o sırada elim çalışmıyor o hareketleri yapabilirim, fizikte problem çözmüyorsam sırf gözüm ordaysa ellerim boş duruyor o sırada çalışabilirim. Günde böyle sadece okul sırasında 5-6 saat çalışmaya başladım. Bu sırada hoca hep alay ediyor ama ben bir yandan çalışıyorum. En son bir salon tutuldu. Hakem geldi. Öyle bir seviyeye gelmişim ki kollarımı saklıyorum hocam da o zamana kadar kollarımı görmedi. Maça çıkınca gördü. Daha “başla” denilmesini beklemeden yüklendi. Ama izometrik çalışmadan dolayı ona hazırlıklıyım. Bütün okul karşıma otursa o kol yenilmeyecek kuvvete gelmiş. Allah dedim, bir bastırdım hocanın gidişi o gidiş, bir ay okula uğramadı. Orada şunu gördüm. “Demek ki insan lisede de olsa, ben o sırada kız kardeşimin sorumluluk derslerini yaptırıyordum, hem okul okuyordum, üniversite imtihanına hazırlanıyordum, hem de çalışıyordum ve bir şampiyonu yendim.” Allah, “insan doğru bir işi tasdik ederse onu kolaylaştırırız” diyor. Sen gönlünde bir işe yer açtığında Allah ona yer açıyor. Sen bir Müslüman olarak bir şey yapmaya karar verdiğin zaman bu güzel dediğin zaman Allah Teâlâ onu kolaylaştırıyor. Mevla’m o ayetleri yaşayanlardan eylesin.
❓ Bugün gençlerde ilme karşı bir iştahsızlık var. Geldiğiniz nokta ise ağır bir çalışma ve istikrar istiyor. Biz gençlere bu konuda nasıl bir tavsiyede bulunursunuz?
➡Ben Çapa’da çalışırken kimliğimden dolayı hep sorgulanıyordum. Onun için kitapçılara dergicilere giderdim. Batıda çıkan ilmin en son yayınlarını bana ayırmasını ister parayı peşin verirdim. Onları ilk okuyan ben olmalıydım. Yollarda, otobüslerde okurdum. Bana en tavırlı olan hocaya toplantıya gidecekken “hocam gelmiyor musunuz?” derdim. “Sen zaten okumuşsundur. Sen bizim yerimize anlatırsın.” derdi. Çünkü bir Müslüman’ın öyle olması lazımdı.
Ben hanımla evlenirken de bu niyetle evlendim. Onun iki tarafı da iyi okuduğunu gördüm. Bir elinde İslami kitap diğer elinde tıbbî kitap vardı. “İki tarafta da güçlü olarak benimle evlenir misin?” demiştim. O, kitap parasını mobilyaya verelim demedi. Yani biz eve hiç eşya almadık. Bekâr evinden kalma yer yataklarını yer minderlerini kullandık. Hanım hâlâ anlatır, bir perde yeşil diğeri kahverengi der. Bir tanesi aşağıda duruyordu ama sen bir kitap eksik al da biz perde alalım demedi. Yani bu ilim savaşında onunla beraber yol aldık.
Hatta kız kardeşim Çapa’dan örtündüğü için atılınca Haseki’ye geçtim. Müslüman bir asistan “Hocam işin zor, burada öyle bir hoca var ki çok okuyan bir doçent ve bir Müslüman göründüğünde ilmiyle onu eziyor. Seni haber aldı mutlaka seninle ilk toplantıda bir savaş verecek.” dedi. Söylediği doktor 40 yaşlarında bu işi senelerce yapmış ben ise yeni bir uzmanım. Aynen o lisedeki gibi bir konuma düştüm. Fakat Çapa’da iken şöyle yapardım. Öğle molasında, yemek molasında bir ameliyat falan yoksa ben başka bir ameliyatı seyrederdim. Güzel bir toplantı varsa gidip bir ilim öğreneyim derdim. Yemeğe gitmemeye çalışırdım. Yine bir gün böyle bir toplantıda kanserli bir vakada bir radyolog hoca kitaplarda bile olmayan bir ince bilgiyi kendi tecrübesiyle aktardı. Ben de yazdım. O toplantıda da tam o bilgi denk geldi. Hoca bana bakıyor bir şekilde beni sıkıştıracak birden o bilgi aklıma geldi. Allah Teâlâ söyletti. Ondan sonra toplantıda hiç bana ilişmedi. Adamlarını toplamış demiş ki kitapta olmayanı bile biliyor ona bulaşırsak biz rezil oluruz hiç uğraşmayalım demiş. Mevla bizi Hz. Musa’nın asası gibi bu devrin ilmine sarılınca o asayı bize verdi. Mevla’m tüm gençlerimizi bu devrin asası olan ilme koşan ilme heveslenenlerden eylesin.
❓ Dış görünüşünüzden yani sakal ve cübbenizden dolayı halktan ne tür dönüşler alıyorsunuz, olumsuz tepkilere nasıl sabrediyorsunuz?
➡ Mahallede ilgilendiğim hasta bir aile vardı. Arada kontrole gidiyordum. Yine bir gün çağırdılar. Çok zor durumdaydı zor nefes alıyordu. Tüm müdahalelere rağmen öldü. Bende komşu olduğu için Yasin okumaya başladım. İçeriden de sesler geliyor. “Hoca gelmiş Yasin okuyor.” diyorlar. Diğeri “Yok, ben onu ilaçlarla gördüm doktor o.” diyordu. Ben Yasin-i Şerif bitince içeriye gittim. Doktor çantamı da gösterdim. Yasin okudum ne olacak sanki Osmanlı doktoru böyleydi. Kimliğimiz bu. “İlk müdahalede ilaçlar lazımdı o bitti. Şimdi de Yasin’e ihtiyacı var. Ne var bunda.” dedim. Bana şaşkın şaşkın baktılar. Mevla’m o eski kimliğimize dönmeyi nasip eylesin inşallah.
❓ Gençlere karşı olan samimiyetinizin ve İslam’ı anlatma konusundaki heyecanınızın kaynağı nedir?
➡ Gençlerin içinde olmak. Yani hevesli olan gençleri görmek. Şimdi öyle talebelerim var ki bunlar üniversitelerde belki de en zor tıp fakültelerinde okuyorlar. Ama sabahları beraber cemaatle 50 kişiyle namaza gidiyorlar. Burada dersler yapıyorlar. Cuma gününün sünnetlerini yerine getiriyorlar. Kehf Suresini okuyorlar. Dikkat ettikleri şey giyimleri, sünnet-i seniyyeye uyumları, okullarında emr-i bil maruf yapmaları, ayrıca içlerinde hafızlık yapanları var ve bunlar da tıp eğitiminde sınavlarda en iyi derecelerle tıp okullarına yerleşiyorlar.
İnsanları sünnet-i seniyyeye, İslami yaşayışa heveslendirmek için burada olacağız diyenler var. Bunların içinde olunca bana da heves geliyor. Bir gün Konya’dan geliyoruz böyle bir çalışmanın içinde olan bir genç. Necmettin Erbakan Üniversitesi’nde nörolojide doçent olmuş orda konuşma sırasında hediyemi veren o oldu. Orada öğrendiği bilgileri ve çalışmaları derneklerle kuvvetlendirmiş. Tabi bu benim için büyük bir neşe kaynağı. Yani orada onu görmek benim için bir araba hediyesinden daha güzeldi.
❓Spora olan düşkünlüğünüz gençlerin dikkatini çekiyor bir kaç alanda da derece yaptığınızı biliyoruz. “Keşke hiç sporla uğraşmasaydım.” dediğiniz oldu mu?
➡ Hafızlığı yapınca ve İslami ilimler alınca insan bir düşünüyor. “O vakitleri biraz daha İslami donanım açısından kullanabilir miydim?” diye. Ama şunu da görüyorum ki o spor çalışmasını yapmasaydım şu yaşta da bu güçle her tarafa koşturamazdım. Tabi sünnet-i seniyye olan sporda güreşte bana çok güç verdi.
Şimdi hatırladım. Tıpta Haydarpaşa Demirspora antrenmana giderdim. Hocam da Nevzat Uçar’dı. 3 kere dünya ikincisi olmuş, ömründe antrenmana geç bile kalmamış öyle disiplinli bir insan. Bana birinci güreşçiyi gönderirdi onu dinlemeye alır diğerini böyle güreştirirdi. Aylardan Ağustos. Pencere kapalı, klima yok. “Hocam ben tıpçıyım; oksijen, akciğer, sağlık falan burası çok sağlıksız bir ortam ben bunaldım.” dedim. Hocam gülümsedi. On bir kişi ile güreştirdi ama artık ben bayılarak güreş yapmıştım.
İstanbul şampiyonasına çıktık. Karşımda askerî eğitimden ve doğudan gelen bir asker var. Benim bir arkadaşımın yanından geçmiş komutan olan antrenör askere; “evladım bu İstanbul çocuğu hem de tıpçı. Yani dakikasında yenersin.” demiş. Devre arasında bizim arkadaş yine gitmiş yanlarına komutan antrenör askere; “evladım seninle oynuyor adam ne yaptın askeri sistemden çok büyük ceza gelecek sana.” demiş. Asker de “komutanım bir görseniz adam parçalayacak beni bakın siz bana masaj yapıyorsunuz ben burada kötü bir haldeyim adam ayakta bekliyor.” demiş. Devrenin başında tuş ettim. Sonra hocam geldi. “Sen tıp okudun ama bu başka, bir tecrübe bizim işimiz bu ata sporumuz. Pencereyi seni oksijensiz, sıcak ve havasız ortama alıştırmak için açmadım. Bir kişinin yerine sen on bir kişiyle güreştin. Asker de olsa daha rahat bir ortamda çalıştığı için onu yendin.” dedi. “Hocam verin elinizi öpeyim.” dedim.
Bu tecrübelerden biraz geçmek lazım. İnsan ilim de alsa bir yerden sonra kafası yorulur. Yorulduğu zaman sünnet olan sporda vücuda bir kan pompalarsa… Benim kızım psikolog ve gördüğü şey şu “insan bir ilimle uğraşırken bir görevde çalışırken yorulur ama dinlemek için yaptığı başka bir işte başarılı olursa onu yapıp ilk işine döndüğünde daha başarılı olur.” Mevla’m tüm gençlerimizi boş vakitlerine güzel hedefler koyanlardan eylesin.
❓ Bize vakit ayırıp sorularımızı cevaplandırdığınız için teşekkür ederiz. Son olarak eklemek ya da hatırlatmak istediğiniz şeyler var mı?
➡ Bugün şunu görüyorum bazen üniversitelerde hocalar belki dünyada belki de Türkiye’de çok az görülen bir vaka yakalıyor, onun için büyük bir uğraş veriyorlar. Onunla doçent, profesör oluyorlar. Ama belki de o sırada kapıda bekleyen çok basit şikâyetlerle gelen hastalar yeni gelen doktorların tecrübesizliği yüzünden bazı hayatlar gidebiliyor. İslami çalışmalarda da sanki biraz böyle yapıyoruz gibi düşünüyorum. Bazı insanları temelini daha iyi artırmak için uğraşırken bazı bilgileri bazı programları öğrenmek için çok gayret sarf ederken dışarda bu işlerden çok az anlayan imandan namazdan habersiz insanlara ulaşmayı sanki onların seviyesine inmeyi garip görüyoruz. Kendimizi yüksekte tutunca onlardan uzakta kalıyoruz.
Geçenlerde muayenehaneye bir iki adam geldi. Biz size muayene olmaya gelmedik dediler. Benim yaşımdalar. Biz bir günah işledik hapse girdik sonra başka bir günahı merak ettik onu da yaptık bir daha hapse girdik. Bizim ömrümüz böyle geçti. Geçen yine bir gün bir yerde içerken senin videonu gördük. “Ya papaz okulundan çıkmış adam cübbe giymiş, Fenerbahçe’den gelmiş, hafız olmuş.” Dedik. Açtık ellerimizi “Ya Rabbi! Bize de böyle bir yol nasip eder misin?” dedik. Bir baktık camideyiz. 5 vakit namaz kılıyoruz” dedi. Mevla’m bu insanlara ulaşmayı bize nasip eylesin.