Aldatan Bizden Değildir

Allah Resulü (sav)bazı ihtiyaçlarını temin etmek için zaman zaman Medine pazarına gider, bu vesileyle gelip gidenlerden ve alınıp satılanlardan da haberdar olurdu. Yine bir gün pazarda dolaşırken bir buğday yığını dikkatini çekti. Hububatı satan adamın yanına gelerek buğday yığınına elini daldırdı. Ancak buğdayın altı göründüğü gibi çıkmamış, Efendimizin parmakları ıslanmıştı. Satıcıya ıslaklığın sebebini sorduğunda, yağmurdan kaynaklandığı cevabını aldı. Bunun üzerine Allah Resulü, ‘Öyleyse insanların görmeleri için ıslak olan kısmı üste koyman gerekmez miydi? diyerek ticaret ahlakına dikkatleri çekti. Anlaşılan o ki, satıcı kuru ve ıslak olan buğdayı ayırmadan satışa sunmak suretiyle insanları aldatmaktaydı. İnsanları aldatmak ise, Peygamberimizin sünnetinden ve yolundan uzaklaşmak demekti: ‘Müslümanlar arasında aldatma olmaz! Bizi aldatan, bizden değildir!
Uzunca bir süre kendisi de ticaretle uğraştığından alım satımın bütün inceliklerini bilen kutlu Nebi, toplumda kardeşlik bağlarını zayıflatan ve güven duygusunu sarsan aldatma ihtimalini ortadan kaldıracak önlemler almıştır. Bu yüzden alışveriş sırasında satıcı ve alıcının, satılan mal ve ona verilecek bedelle ilgili tüm detayları açıklamalarını şart koşmuş, hatta bunu alışverişin bereketi olarak görmüştür. Müslümanlara sık sık birbirlerinin kardeşi olduklarını hatırlatmış, bir Müslüman’ın, malında bir kusur bulunduğu takdirde bunu açıklamadan satmasının haram olduğunu söylemiştir. Böylece o, insanların, başta gıda, giyim ve barınma gibi temel ihtiyaçları olmak üzere, hayatlarını sürdürebilmek için gerek duyduğu her şeyi alıp satarken dürüst ve samimi olmalarını temin edecek bir ortam oluşturmayı amaçlamıştır. Söz gelimi bazı kişilerin sağmal hayvanlarını satmak istediklerinde sütü bol görünmesi için birkaç gün sağmadan bekletmelerini ‘aldatma’ olarak nitelemiş ve bu davranışın hiçbir Müslüman için helal olmadığını ifade etmiştir. Bununla birlikte hayvan alan bir kimsenin üç gün içinde sağdığı sütün değerini vermek şartıyla onu iade edebileceğini belirterek, aldatmanın ve aldatılmanın önünü kapatmıştır.
Çarşı pazar gibi yerler ahlaki olgunluğa erişmemiş, kendi menfaatlerini ön plana çıkaran kişiler için yalana, hileye, haksızlığa daha müsait ortamlardı. Resul-i Ekrem’in, “Allah’a en sevimli yerlerin mescitler; en sevimsiz yerlerin ise çarşılar olduğu” sözü hem bu gerçeğe dikkat çekiyor hem de böyle yerlerde özel bir duyarlılıkla hareket edilmesi gerektiğini hatırlatıyordu.
Yine Allah Resulü, bir mümine zarar verenin, onu aldatanın Allah’ın rahmetinden uzak kalacağını bildirmiş, “Arabozuculuk yapan, yaptığı iyiliği başa kakan ve cimri olan kimse cennete giremez.” buyurmuştu. Aldatanların, şefaatinden mahrum kalacakları ve sevgisini kazanamayacakları uyarısında bulunmuştu. Hatta malını satmak için çokça yemin edenlerin ve malındaki kusuru açıklamadan satan kimselerin Allah’ın gazabına uğrayacaklarını ve melekler tarafından lanetleneceklerini haber vermişti. Karaborsacılık yapanları günahkar olarak nitelemiş, insanların kandırılması ihtimali olan alışveriş türlerini yasaklamıştı. Bu konuda bir uyarı da Ebu Hureyre’den gelmişti. O, sattığı süte su karıştırarak insanları aldatan birine şöyle diyordu: “Kıyamet gününde, ‘suyu sütten ayır!’ denildiğinde ne yapacaksın?”
Esasen bir kimsenin, başkalarını aldatsa bile, insanların yaptığı her şeyden haberdar olan Yüce Rabbimizi (isra, 17/17) aldatması mümkün değildir. Bu yüzden Yüce Allah’ın kullarını ve dolayısıyla o kulların Rabbi olan Allah’ı kandırdığını düşünen, gerçekte sadece kendini kandırmaktadır: “Onlar Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.”(bakara, 2/9)
Diğer yandan her ne surette olursa olsun bir başkasını “aldatmamak” temel bir dini ve ahlaki düstur olduğu gibi, aynı zamanda “aldanmamak” da önemli bir husustur.
“Mümin, aynı delikten iki defa sokulmaz.” hadisi de Müslümanların aynı hataya iki defa düşmek suretiyle aldanmamaları gerektiğine işaret eder. Kişi çevresini ve insanları iyi tanımalı, onlardan gelebilecek tehlike ve zararlara karşı şuurlu olmalıdır. Bu husus, insanlarla ilişkilerin temelde güven üstüne kurulması, ancak ihtiyatlı davranmanın da elden bırakılmaması anlamına gelir.
Diğer taraftan, Hz. Peygamber’in en önemli sünnetlerinden olan istişare konusunda da son derece titiz davranarak, başkalarına yol gösterirken doğrudan ve haktan ayrılmamak gerekmektedir. Zira bir Müslüman ancak hakkı tavsiye edebilir (asr,103/3) ve danışanı yanlış ve zarar verecek şekilde yönlendirmek de bir aldatmadır. Allah Resulü (sav), “Her kim kardeşine bile bile gerçek dışı bir tavsiyede bulunursa kardeşine ihanet etmiş olur.” buyurmuştur.
Şu halde gerek sorunlarına çözüm arayan kişilerin, gerekse bu sorunları giderecek makamlarda bulunanların adalet, eşitlik, doğru sözlülük, samimiyet gibi temel ahlaki değerlere daima bağlı kalmaları şarttır. Aksi takdirde bu değerlerin yerini haksızlık, tarafgirlik, yalan ve aldatma gibi toplumu birbirine düşüren, kardeşlik bağlarını koparan, güven ve istikrar ortamını zedeleyen hususların alması kaçınılmazdır. Bu bağlamda Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Allah’ın kendisine yöneticilik verip de yönettiği kimseleri sadakat ve samimiyetle koruyup gözetmeyen kimse, cennetin kokusunu alamaz.” Her Müslüman kendine düşen vazifeleri yaptıktan sonra, işin ehli kişilere danışmayı da bir erdem olarak kabul etmelidir. Kuşkusuz bir bilene danışmak, o kişinin görüşlerine değer vermek anlamına geldiği gibi, tek yönlü bakış açısının doğuracağı yanılgılardan da insanı kurtarır.
Aldatmanın ve aldanmanın söz konusu olabileceği ilişkiler ağının en önemlilerinden biri de hiç şüphesiz eşler arasında olandır. Mesela, Taif’li sahabi Muğire b. Şu’be, Peygamberimize gelerek Medineli Müslümanlardan olan bir hanımla evlenmek istediğini söyleyince, Resulullah, “Onu gördün mü?” demiştir. Muğire, “hayır” cevabını verince, Allah Resulü, “Öyle ise, git de onu gör! Zira ensarın gözlerinde bir farklılık (bozukluk ve küçüklük) vardır.” buyurmuştur. Böylece evlilik öncesi tarafların birbirlerini görmelerini ve tanımalarını istemiş ve tarafların yapmacık ve hilekar davranışlar sergilemek yerine, içten ve dürüst olmaları kendi gelecekleri açısından son derece önemli görülmüştür. Bu yüzden Hz. Peygamber evli çiftlerden herhangi birini eşine karşı kışkırtmayı ve kandırmayı, Müslüman kişiliğinden ayrılmak olarak nitelemiş, aynı şekilde bir hizmetçi ile efendisinin arasını açmayı da kendi yolundan uzaklaşmak olarak değerlendirmiştir.
Hz. Peygamber, kendisine gelip Müslüman olmak üzere biat eden Cerir b. Abdullah’tan, ‘diğer Müslümanlara karşı samimi olmasını’ istemişti. Bu tavsiyeyi hayat düsturu edinen Cerir, alışveriş yaparken de muhatabına daima dürüst ve müsamahalı davranır, karşısındaki kimsenin hakkını kedisinden daha fazla kollardı. Sevgili Peygamberimiz kendisi de hiçbir zaman ve hiçbir surette insanlara karşı samimiyet ve sadakatten ayrılmadı. Sünnetini yaşatmak ve böylece cennete erişmek isteyenlere de hep bunu tavsiye etti; tıpkı küçük Enes’e söylediği gibi: “Yavrucuğum! Kalbinde herhangi birine karşı bir aldatma (samimiyetsizlik) bulunmadan sabahlayabilecek ya da akşamlayabileceksen, bunu yap! Yavrucuğum! İşte bu benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimi yaşatırsa, beni sevmiş demektir. Kim de beni severse,cennette benimle birlikte olur.”
KAYNAK: Hadislerle İslam