İMBİK-O ve Biz

O çok konuşmazdı; biz her konuda konuşup nefsimizi tatmin etme peşindeyiz.
O kötü söz söylemezdi; biz azıcık olumsuzlukta ağzımızı bozuyoruz.
O daima düşünceli idi; biz düşünceyi kendimizden uzak tutmak için elimizden geleni yapıyoruz.
O kimseyle çekişmezdi; biz fırsatını buldukça zeytinyağı gibi üste çıkmak için her şeyi yapar hale geldik.
O her zaman ağırbaşlı idi; biz hafif meşrep olmaktan zevk duyar hale geldik.
O boş işlerle uğraşmazdı; biz boş işlerden dolayı boş zaman bulamıyoruz.
O dünya işleri için asla kızmazdı; bizim ahiret için kızdığımıza neredeyse şahit olunamayacak!
O lüzumsuz yere kızmazdı; biz lüzumlu lüzumsuz her şeye kızar olduk.
O umanı umutsuzluğa düşürmezdi; biz kendinden hiçbir şey umulmayan çaresizlere dönüştük.
O kimsenin kusurunu araştırmazdı; biz sadece kusurları araştırmıyor gözüküyoruz.
O çok konuşmazdı; biz az konuşanları salak zannediyoruz.
O vakar ve sükûnetle rahatça yürürdü; biz yürürken sallana sallana yapraklarını döken kavaklar gibiyiz.
O’nun susması konuşmasından uzun sürerdi; bizim konuşmamız susmamıza uyku dışında müsaade etmiyor.
O gerçeğe aykırı övgüyü asla kabul etmezdi; biz yeter ki övsünler her şeye razıyız.
O intikamcı değildi; biz intikam alamasak da O’nun acısı ile yaşıyoruz.
O hoşlanmadığı şey hakkında susardı; biz hoşlansak da hoşlanmasak da her konuda fikir beyan etmeyi bir şey zannediyoruz.
O konuşurken çevresindekileri adeta kuşatırdı; biz konuşurken etrafımızdakiler sinek saymaktan geri durmuyor.
O sıkıntılı hallerde kabalaşıp bağırmazdı; biz Allah göstermesin deli tavuklar gibi mahalleyi ayağa kaldırırız.
O konuşurken yüzünü başka tarafa çevirmezdi; biz sadece bu özelliğini kavrasaydık yeterdi.
O sade kıyafetler giyerdi; biz “ben buradayım” dedirtecek cırtlak renkli ve pahalı kıyafetleri giymeyi marifet zannediyoruz.
O kendi şahsı için asla öfkelenmez ve öç almazdı; biz nefsimizin kölesi olup bizi öfkelendireni yok etmeye saniyeler içerisinde hazır hale geliriz.
O yürürken beraberindekilerin gerisinde yürürdü; biz daima başta olmayı hedefleriz.
O konuştuğunda ne fazla ne eksik söz kullanırdı; biz ballandıra ballandıra anlatmayı adet edinmişiz.
O bulunduğu mecliste ayrıcalıklı oturmazdı; biz fırsat verseler başköşeye kuruluruz.
O sıradan değildi ama sıradan insanlar gibi yaşardı; biz sıradanız ama sıradan olmayan insanlar taklidi yapıyoruz.
O kapısına geleni boş çevirmezdi; biz yedi sülalesini soruşturup yine de boş göndeririz.
O kimseye hayırlı olmayan söz söylemezdi; bizde gıybetin bini bir para!
O her zaman hüzünlü ve mütebessim bir haletle dururdu; biz her zaman kahkaha tufanına yakalanmış gibi güleriz.
O âdet üzere sarf edilen hiçbir kötü sözü ağzına almamıştı; biz bazen toplumun kullandıklarını bazen de halk gibi davranmayı terk edemedik.
O’nun kelimeleri inci dizileri gibi tatlı ve berraktı; bizim kelimeler ise çoban çökerten gibi acı verici.
O yanında en son konuşanı ilk önce konuşan gibi dikkatle dinlerdi; bizim dikkatimiz ise, roket hızı ile uzaya fırlayıp kaybolur.
O fakirlerle birlikte yemeyi severdi; biz yemeğe göre tercih yapar hale geldik.
O düşmanlarını affetmekle kalmaz, onlara değer vermekten çekinmezdi; biz bunu dostlarımıza bile yapamıyoruz.
O yürürken ayaklarını yerden canlıca kaldırır, iki yanına salınmazdı; biz mehter yürüyüşü gibi bir sağa bir sola yalpalıyoruz.
O adımlarını geniş atar, yüksek bir yerden iner gibi öne doğru eğilirdi; biz bunu da anlayıp kavrayamadık.
O dostlarına: “Dünyada garip bir kimse ya da yolcu gibi ol.” derdi; biz dostlarımıza dünyeviliği zerk etmekten geri duramıyoruz.
O sabahları evinden çıkarken “İlahi, doğru yoldan sapmaktan ve saptırılmaktan, kanmaktan ve kandırılmaktan, haksızlık etmekten ve haksızlığa uğramaktan, saygısızlık etmek ve saygısızlığa uğramaktan sana sığınırım.” derdi; biz her şey garanti gibi hayallerimizin peşinde yürüyerek daima rızık peşindeyiz.