Çağımızın En Büyük İhtiyacı: ‘Büyük Adam!’

Peki nedir büyük adam ve nasıl oluşur? Biz büyük bir milletken şimdi neden büyük adamlara hasret hale geldik? Çünkü ruh erimesi hastalığına tutulduk. Ceddimiz Osmanlı, büyük adamlara sahipti, bu sebeple büyük bir milletti, Avrupa ise ufak tefek bir millet ama küçüklüğünü kabul etmeyen, sürekli abisiyle kafa tutuşan ve her seferinde mağlup olan bir millet. Şimdi ne oldu da Avrupa büyüdü fakat biz küçüldük?
Aslına bakarsak Avrupa büyümedi; biz olgunluğumuzu kaybedip çakalların maskarası olduk. Kendi giysilerimizi beğenmez olduk. Kendi benliğimizden, özümüzden sıyrılıp Avrupa’nın sahip olduğu kıyafetlere özenir olduk. Avrupa ise bizim kumaşımızdan yararlanıp kendine yeni elbiseler dikti. Bizim gözümüz ise tam tersine Avrupa’nın çıkarmış olduğu kıyafetlerde kaldı; kimi küçük geldi kimi büyük, kimi zaman ise giymedik: çıplak kaldık… Bizim kuşanacağımız giysiler bellidir fakat biz kendimize sunulmuş İslam nimetini görmeyip hala Batı çöplüğünde kendimize uygun giysiler arıyoruz… Ve şimdi hala Avrupa’yı bizden büyük sanıyoruz.
Biz şunun farkına varmalıyız: Ne zaman ruh erimesinden kurtulup, büyük adam olma yoluna girersek o zaman eski gücümüze ve hak ettiğimiz makama yani Allah’ın bizi halife tayin ettiği dünya hâkimiyetine kavuşuruz.
Büyük adam nasıl olacağız? İlk önce küçüklükten kurtulacağız. Küçük adamın en belirgin özelliği aşağılık kompleksine sahip olmasıdır. Bunun getirdiği sonuçlar ise; körü körüne taklitçilik ve özünden sıyrılmaya çalışıp, ‘ruhsuz kalan’ insanların ortaya çıkmasıdır.
Demek ki ilk önce kendimizi tanıyacağız “Biz küçük değildik!”
Kendimizi tanımak; geçmişimizi bilmek ve bu hale nasıl geldiğimizi anlayabilmek ile olur.
Elimizde her türlü kaynak mevcut fakat bunlar kalbimizden çıkmış. Şu an Osmanlı zamanındaki ilmin çok üstünde ilme sahip bir dünyadayız lakin bu ilim Allah rızasına kavuşmaya araç olmaktan çıkıp amaç haline gelmiş durumda. Bilim putlaştırılmış, var oluş gayesi unutulmuş, bu yüzden de hayvandan aşağı duruma düşmüşüz.
Her türlü nefsanî doyuma ulaşmışız fakat ruhi ıstıraplar içinde kıvranıyoruz. Ferah bir ortamda refah içinde bildiğimiz Avrupa’da intihar ve boşanma miktarı bu ıstırapların sonucudur. Aynı şekilde kendi toplumumuz da Avrupai ideolojilerin izini sürmeye çalıştığı günden beri ruhi ıstıraplara maruz kalıyor.
Biz medeniyet iddialarımızın bilincine ve şuuruna tekrar sahip olduğumuz zaman; bu şuurla ve inancımızın da özüne dönmesiyle tekrar dirilecek, ayağa kalkacak ve o şımarık çocuğa hak ettiği tokadı atacağız inşallah…