MAVERADAN MACERAYA / Habil’in Değirmeni Gibi Maşallah!

MAVERADAN MACERAYA / Habil’in Değirmeni Gibi Maşallah!

Felek kelimesi Arapçada sema/gökyüzü, dünya/âlem, kader/talih/baht, yörünge ve kapsam alanı anlamında bir kelimedir. Yasin Suresinin 40. ayetinde geçen felek kelimesi yörünge anlamındadır. Ayette ifadede edildiği üzere; güneş, ay, yıldızlar ve kozmik âlemde ne varsa hepsi kendi yörüngesinde döner durur. Sünnetullah ilahi bir sensör ayarı ile işlemektedir. Kâinatın gündemini mutlak manada tayin ve takdir eden Allah azze ve celle’dir. Ne cüz’i irade, ne üst akıl, ne de milli irade dedikleri toplumun istek ve tercihleri O’nun izni ve bilgisi dışında gerçekleşemez.

İnsan ve toplumun iradesi, aklı ve gücü mesabesindedir. İnsanın kendi iradesi dışında gerçekleşen kadere müdahale imkânı yoktur. Bu yüzden insan; aya talimat veremez, güneşe hükmedemez, zamana dur diyemez. Kadere isyan edemez. Ne var ki insanoğlu, hırs ve tamah yüzünden Rabbine asi olur, kadere rıza göstermez, davulun derisi varken kasnağına vurur, feleğe çatar. Zalim felek, kahpe felek, kambur felek diyerek nara atar. Felek Mustafa’ya yar olmayınca kaderine küser.

Yunus Emre’nin Dertli Dolap Hikâyesini ve Gülşehri’nin Feleknamesini okuyan kişi kendine gelir. Kader bu, herkese her zaman gülmez. Felek, kimine kavun yedirir, kimine kelek. Kimine de şemeleyi koklatır. Hele adamın feleği bir şaşmaya ve şaşırmaya dursun; çark-ı felek onu değirmen gibi un ufak eder. Feleğin sillesini yiyen güllesini görür. Feleğin çemberinden geçmek kolay değildir. “Neler geldi neler geçti felekten, un elerken deve de geçti elekten” sözü boşuna söylenmemiştir.

Kimse kaderinden kaçamaz. Felekten bir gün/gece çalmak düşüncesi sağlam kafa ve işlek akıl işi değildir. Allah, dilediğini dilediği zaman ve mekânda, dilediği şekil ve kıvamda yaratır. Felek bir kişiye yar olursa divan şairi Baki gibi kam alır dünyadan. Bu sebeple kadere iman eden kederden emin olur. Kadere rıza göstermeyen insanlar, teşbihte hata olmasın Cervantes’in yel değirmenine karşı durup, yel babaya kürek sallayan adamlardır.

Baksanıza bir dilim ekmek önümüze gelinceye kadar nice merhalelerden geçiyor.  Tevazu ile gözü toprakta olan buğday; harmanda dövülür, değirmende soyulur, fırına girer ekmek olur, nimet olarak öpülür ve el üstünde tutulur. Peygamber Efendimiz, hanımları ve kızları el değirmeni ile buğday öğütmüş ve bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Kıyamet gününde okur âlim, tutmaz zalim adam getirilir ve cehenneme atılır; bağırsakları dışarı dökülür ve değirmen çeviren merkep gibi onunla döner. Cehennem halkı etrafına toplanır. ‘Bu çektiğin nedir?’ diye sorarlar. Sözde âlim olan adam şöyle cevap verir: İyiliği emrettim, kendim yapmadım; kötülükten menettim fakat onu kendim yaptım.” Ömründe doyasıya buğday ekmeği yiyemeden ebedi âleme göçen bir peygamberin, ekmeği peçete olarak kullanan nimet azgını ve günah sarhoşu sahte bir ümmeti olarak hesabımızın çetin olacağı aşikârdır. Cahit Zarifoğlu ne güzel ifade etmiştir: “Akil isen can gözünü aç, kulak tut bu sözüme / Bir değirmendir bu dünya, öğütür bir gün bizi.”

Dikkat! Değirmenin alt taşında çatlak var.

El değirmeni başka, yel değirmeni başkadır. Darı, zeytin, yağ, un ve kahve değirmenleri vardır. “Değirmen iki taştan, muhabbet iki baştandır. Değirmenin alt taşında kırık varsa; un kavruk ya da zavar olur. Değirmencinin bir kulağı taştadır. Değirmene bir düzen verdik, lakin su kesildi. Değirmene gelen nöbet bekler. Dalavere dalavere Bekçi Bekir değirmene nöbete. Değirmenden gelenin heybesine bakılır. Hak değirmende aranır. Şıracının şahidi bozacı, değirmencinin tanığı fırıncıdır. Değirmenciye gelin giden aç kalmaz. Değirmenden gelenden poğaça umulur. Biz bu saç ve sakalı değirmende ağartmadık.”

“Dağ başına harman yapma, savurursun yel için; sel önüne değirmen kurma, öğütürsün sel için. Dökme su ile değirmen dönmez. El yumruğu yemeyen kendi yumruğunu değirmen taşı sanır. Herkesin bir derdi vardır, değirmencinin derdi ise sudur. Mürüvvetsiz adam, suyu çekilmiş değirmene benzer. Sen bilirsin deyince değirmende kavga olmaz. Elin işi el ile değirmen işi yel ile döner. Habil’in değirmeni gibi maşallah, gelen belirsiz giden habersiz. Bu değirmenin suyu nereden geliyor?” sözleri halk dilinde meşhurdur. Açlığından değirmen bekleyip kibrinden hak almayan adamlar ahmaktır.

İbrahim bin Edhem Hazretleri bir değirmencini kucağında can verirken: “Allah öyle Allah’tır ki; benim gibi tacını tahtını bırakıp yollara düşen zavallı bir kulunun canını, Allah’tan ‘İbrahim Ethem’i görmeden canımı alma’ diyen bir değirmencinin ayağına kadar getirip emanetini teslim almıştır.” der.

Nasreddin Hoca merhum vaktiyle arık bir değirmene gider. Nöbetini beklerken değirmenci esnemeye, uyuklamaya ve horlamaya başlar. Hoca merhum için fırsat bu fırsattır. Kul hakkı yiyenlere ve kendisine deli süsü verip her şeyi reva görenlere bir ders vermek ister. Başkasına ait yanındaki çuvaldan kendi çuvalına avuç avuç doldurmaya başlar. Tam bu sırada uyanan değirmenci gördüklerine inanamaz ve “Hocam ne yapıyorsunuz?” diye sorar. Nasreddin Hoca “Ben mecnunum, ne yaptığımı biliyor muyum?” der. Değirmenci “Öyleyse neden kendi çuvalından alıp öteki çuvala doldurmuyorsun?” der. Bunun üzerine Hoca merhum “Ben mecnunum dedimse o kadar da değil canım!” diye cevap verir. Gülhane Parkındayım, her şeyin farkındayım diyenlere ithaf olunur.

Değirmenci Devlet Baba!

Memleketimizin çeşitli yörelerinde çalıp söylenilen “Değirmen Başında Vurdular Beni, Değirmen Sala Benzer, Değirmen Üstü Çiçek, Değirmene Taş Koydum, Değirmenim Dönerim, Seller Aldı Değirmenim Ters Döndü Bu Sene, Değirmene Vardım Nöbetim Nöbet ve Değirmenci…” başlıklı türküler TRT Müzik kanalında dinleyicilerini bekler. “Zalim felek değirmenin döndü mü?” türküsü de Nevşehir/Avanos yöresine aittir. Güftesi Âşık Yunus’a, bestesi Dede Efendi’ye ait bir kasidede gönül dostları şöyle tarif edilir:

“Yürük değirmenler gibi dönerler / El ele yermişler Hakka giderler.

Gönül Ka’besi’ni tavaf ederler / El ele vermişler Hakka giderler.”

Değirmen taşlarının tavaf eder gibi dönüşüne, sema ve semahına hayran olan bir dervişin eteği taşa kısılınca “Arkadaş! Senin sırrına vakıf olmak istedim lakin senden uzak durmak gerekirmiş.” şeklindeki itirafı sanırım kirli dolapların döndürüldüğü politik işler için geçerlidir. Yıkık değirmende 40 yıl eğleşen metal yorgunu siyasiler için de geçerli olan bir orta oyunu ile sohbete veda edelim:

“Yorgun uyuyor yaslanmış bir çuvala, Dalgın uyuyor değirmenci baba. Tiki tak tiki tak değirmenim, Çabucak çabucak dönüyor. Unlar savrulmuş, her yer bembeyaz olmuş, artık uyuma değirmenci devlet baba.”

Saç ve sakalın değirmende ağardığına göre; artık una basabilir, çuvalın tozunu alabilirsin.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.