Sana Değil Davud’a Yakışıyor Sapan – ilkadim DergisiSana Değil Davud’a Yakışıyor Sapan – ilkadim DergisiSana Değil Davud’a Yakışıyor Sapan – ilkadim DergisiSana Değil Davud’a Yakışıyor Sapan – ilkadim DergisiSana Değil Davud’a Yakışıyor Sapan – ilkadim Dergisi

Sana Değil Davud’a Yakışıyor Sapan

Sana Değil Davud’a Yakışıyor Sapan

Akıl bir işin sonunu düşünmektir der büyüklerimiz. Akıl, Allah’ın insana; kendisini, çevresini, bunlardan hareketle Rabbini tanıma yolculuğunda pusula görevi görmesi için verdiği bir nimettir. Bu pusula ile sırat-ı müstakim bulunacaktır. Aklın sebebi ve amacı budur. Ancak pusulalar tehlikeyi, yükseltiyi, alçaltıyı göstermez, bilirsiniz. Allah bu noktada insanlık tarihi ile yaşıt olan vahiy ve risalet ile bu pusulaya -aciz kaldığı noktada- bir harita vermiştir. Bu haritadaki akıl, yolu bulup güzergâhı nişanladıktan sonra ona o yoldaki tehlike, yükselti, alçaltı ve düşman ataklarının hepsini en ince ayrıntısına kadar bildirir. Ne akılsız iman ne de imansız akıl hedefe bir bütün olarak götürmez insanı.

Allah’ın merhametinin bir neticesi olan vahiy ve risalet zincirinin bir halkası da Davud aleyhisselam’dır. Kur’an’da bir olaydan bahsedilir: Talut ve Calut. Haritadaki bu durakta insanoğluna bir tehlike cereyan ettirilir. Kıssayı anlatma yerine kısa bir özet geçersek; Bir komutan, maskeli önde gelen ama savaştan ilk kaçan zenginler, komutana riayet eden mazlum ama sözünün eri adamlar ve bu adamların arasında yaşı küçük ama tehlikeli şeylerle oynayan bir Genç Adam. Tehlikeli işler yapıyor bu Genç Adam.

Yola çıkan binlerce adam ve bu adamlık savaşında adamı ve diğerlerini ayıran bir “Furkan” ırmağı. Bu ırmağa pusulasıyla dalan binler… Bu adamlıktan nasipsiz kalmış çoğunluğu o ırmağa süren akılları idi. Yoktu onlara göre o ırmakta bir zarar. Daldılar pusula ile ırmağa, onlara verilen haritayı dinlemediler. Oysa o nehir bir tuzak, bir imtihan, bir “Furkan” idi. Ve ayırdı adam ile diğerlerini.

Devam etti haritayı ve pusulayı önder seçen adamlar. Bu adamlarla idi küçük ama tehlikeli şeylerle oynayan Genç Adam. Ve işte o an ordular karşı karşıya geldi. Bir yanda adamlar, bir yanda adamlığı hedef tahtasına koyanlar. Canavar Calut ev sahibi avantajı ile girdi sahaya ve seçti kaleyi. Rüzgâr tarafını seçmişti Calut, kurnazca. Aklınca rüzgârı arkasına alıp hücumu kolaylaştıracaktı. Gözler rakip takımda idi. Sordu Talut “Kim çıkacak bu canavarın karşısına?” diye. Yolun başından beri kimselere fark ettirmeden kenardan, köşeden gelen ama tehlikeli şeylerle oynayan Genç Adam atladı meydana “Ben!” diye.

Tabi ki o. Şairin ifadesiyle “Kim var diye?” sorulduğunda sağına, soluna ve destek alıp alamayacağına, kınayana bakmadan “Ben varım!” diyen bir Genç Adam’dı o. Akıl işi değildi bu. Koca canavara diklenmek. Oysa o canavarın büyüğü olan “Furkan” ırmağını geçip getirmişti meydana tehlikeli oyuncağını. Ve olayın başından beri oyalandığı tehlikeli oyuncağı çıkardı, canavarı tam gözünden vurdu. Kalan ordu ve taraftarlar “oğlum, adam yiyen canavara bunu eden bize ne eder, kaç kaç…” diyerek sahayı terk etti. Bu oyuncağı tehlikeli kılan ne menzili, ne tesiri idi. Bu oyuncağı tehlikeli kılan; güçlü bir zalime, onu kalabalık gösteren menfaatperestlere, onu destekleyen ve hamlelerini hızlandıran rüzgâra, en başta söz verip ama menfaatleri ters düşünce gazap ırmağına yenik düşenlere ve diğer tüm büyük yazılan ama küçük okunanlara yiğitçe bir diklenişti.

Bu Genç Adam’ın tüm muhafazakârların dengeleriyle oynadığı, güç odaklarını darmadağın ettiği ve gücün aslında kimin elinde olduğunu sapanla kör dünyanın gözüne soktuğu olayı sakın sadece kuru hayranlık olsun, ulaşılması mümkün olmasın diye anlatılan masallardan sanma. Parmak ayı gösterdiği zaman parmağa değil aya bakmak gerek. Unutmayın; güç ve kudret sahibi Cenab-ı Allah’tır.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.