Müslüman Ve Tatil

Günümüzde tatil denilince vakti boş geçirme anlaşılmaktadır. Halbuki dinimiz bize boş geçirilecek bir vakit sunmaz. Nitekim Kur’an-ı Kerim bize boş vakit geçirmek suretiyle dinlenme yerine uğraşlarımızın, işlerimizin değiştirilmesiyle dinlenme alternatifini sunar. Ama ne yazık ki, tatil denilince insanların aklına kadınlı ve çalgılı eğlenceler, kumar, içki gibi Allah’ın yasak kıldığı haramlar gelmektedir.
İnsanlar sırf birbirlerine “biz şu otele gittik” demek için tatile çıkar oldular. Bayramlarda sıla-i rahim emrinden kaçmak için tatile gider oldular. Haremlik-selamlık ilkesini çiğner oldular.
Akla gelen bu tatil anlayışı batı devriminden sonra başlayan, insanın sosyal yaşantısını ve aile ilişkisini olumsuz yönde etkileyen kadınlı erkekli çalışma hayatının kaçınılmaz sonucu olmuştur.
Peki kavram kargaşasının yaşandığı tatil kavramının içini nasıl doldurabiliriz? Allah Teala “Öyleyse boş kalınca kalk, onun için yorul.” şeklinde emrettiğine göre, Müslümana göre tatil, yeni ve yararlı işlerin yapıldığı, malın israf edilmediği, Allah Teala’nın emirlerinin çiğnenmediği bir zaman aralığıdır. Örneğin, ibret almak, Allah’ı tesbih etmek ve bilgimizi artırmak için farklı ortamlara gidebiliriz.
Alimlerimizden İmam Şafii şu değerlendirmeyi yapar: “Tatil, nakitten de kıymetli olan vakti boşa harcamak değildir! Belki tatil, meşgul olduğun işi bırakıp yeni bir işle meşgul olmak, yani usandığın bir işten uzaklaşıp usanmadığın yeni bir işe başlamak demektir. Bu sebeple tatili fırsat bilip değerlendirmeli, en azından kalbî, ruhî, fikrî mânâda kazançlar sağlamaya yönelik kitaplar okumalı, tefekkürde bulunmalı, nakitten de kıymetli olan vakit böylece israf edilmemelidir.”
Vakti en iyi değerlendiren alimlerden biri de Hammad bin Seleme idi. Ya namaz kılar, ya halka hadis rivayet eder ya da öğrencilerine ders verir, gençlerle meşgul olurdu. Yani boş vakti hiç yoktu onun. Nitekim vefatı da namaz kılarken vâki olmuş, secdede iken ruhunu teslim etmişti. Anlaşılan, tatillerde bizim en kolay harcadığımız değerimiz, maalesef vakitlerimizdir. Onun için Hz Peygamber (sas) bizi şu şekilde ikaz etmiştir: “İki nimet vardır ki insanlar kıymetini bilmiyorlar. Biri sıhhatleri, diğeri de boş vakitleridir” (Buhari, rikak,1)
İnsanın en kıymetli sermayesi ömrüdür. Sermayemiz, kartopu gibi eriyen bir sermayedir. “Hayat, dönüşü olmayan bir yolculuk, akıp giden bir sudur.” Bir nehirde, aynı suyla iki kere yıkanmak mümkün olmadığı gibi, bir zaman dilimini de iki kere kullanmak mümkün değildir. Bu katı gerçek bizi, “An bu andır, dem bu demdir.” sırrına götürür. Geçen geçmiş, gelecek de henüz gelmemiştir. Öyleyse kullanılabilir sermayemiz, sadece içinde bulunduğumuz andır. Şu hâlde bütün mesele bu “an”ın Allah’ın rızasına en uygun, yüzümüzü en çok güldürecek bir meşguliyetlere harcanmasıdır. “An”ımızı yanlış anlaşılan tatil adı altında kirletmeyelim.