Yaşlılıkla İmtihan

Hayatımız perde perde… Her açışımızda hayatın bir başka döneminde buluyoruz kendimizi. Son perdeyle gelen yaşlılık adeta “ebediyet âleminin bekleme odası” gibi. Hastalıkların, alınganlıkların bir de ele muhtaç olmanın hissedildiği o demler… Daha önce tatmadığı güçsüzlüğü, bir kenara itilmişliği, gözlerden düşmüşlüğü fark etmenin ağırlığı oturur yorgun yüzlere. Hele özene bezene yetiştirdiği, herkesin bildiği tabirle “yemeyip yedirdiği, giymeyip giydirdiği” çocukları tarafından horlanmak, azarlanmak, terk edilmek, önemsenmemek, dışlanmak yok mu, yaşlılığın sabredilmesi en zor tarafı da bu olsa gerek.
Yaşlıları hayatımızın dışına ittiğimizden beri dünyamıza renk veren güzelliklerin birer birer ortadan kaybolduğunu fark edemiyoruz. Onların yolumuza ışık tutan, anlam kazandıran tecrübelerine ihtiyacımız olmadığına inandığımız andan beri değişmeye başladı hayatın tadı. Bir zamanlar işimizle meşgulken himayesine bıraktığımız çocuklarımız mutlu, bizler huzurlu idik. Evlerde daha serbest(!) olma adına onları huzur evlerine yerleştirdikten sonra bizler aynı huzuru duyamazken, çocuklarımız da mutlu değil. Bu gelişmeler yavaş yavaş kendisinden başkasını düşünmeyen bireyleri çıkarıyor ortaya. Yaşlıları sırtında kambur gibi görenlerin sayısı artıyor ne yazık ki… Geniş odalar, ferah ortamlar dar geliyor bencil yüreklere. Evlerinde barındıramadıkları yaşlılar, artık gönüllerinde de barınamıyor.
Oysa sevdiklerinin dünyasından çıkarılmak pek ağır gelir onların gönüllerine. Buna karşılık içten bir tebessüm, güzel bir söz, değerli olduklarını hissettiren minik bir hediye onları mutluluğun zirvesine çıkarmak için yeterlidir.
Ayrıca ailede ya da çok yakınımızda bulunan yaşlı insanlar hayatın koşuşturmacasında nefes aldığımız bir alan sağlar. Biliriz ki onlar evin bereketidir. Musibetlerde birer kalkan vazifesi yaptıklarını Peygamber Efendimiz aleyhisselam bildiriyor:
“Eğer süt emen çocuklar, beli bükük yaşlılar, otlayan hayvanlar olmasaydı üzerinize azap sel gibi gelirdi.” Yaşlarından ötürü büyüklerin bir takım sıkıntılarına katlanmak hayır kapılarını açar, gönüllerdeki ülfeti çoğaltır. Adını koyamadığımız bir huzur kaplar yüreğimizi.
Yaşlılarımızı o kadar yalnız bıraktık ki bu nedenle yaşlanmaktan; sonumuzun onlar gibi olmasından korkuyoruz. Bunun için yaşlanmamak adına elimizden ne geliyorsa yapıyoruz. Yaşlanmayı geciktirdiği iddia edilen kozmetik ürünler peynir ekmek gibi satılıyor piyasada. Estetik ameliyatların sayısı dudak uçuklatıyor. Maneviyattan yoksun kalmak da yalnız kalacağım endişesini artırmakta.
Oysa atalarımız yaşlanmayı büyük bir olgunlukla kabul ederdi. Yaşlılar saygı gördüğünden yaşlanmak hayatın sonu olarak görülmezdi. Geçmişte insanlar ahir ömürlerini evlat ve torunlarının yanında huzur içinde geçirmenin ayrıcalığını yaşıyorlardı. Sağlam zemine oturmamış ailelerde kendini sığıntı gibi hisseden günümüz yaşlıları desteksiz kalırken; huzurevlerine giden huzursuz büyüklerin sayısı maalesef her geçen gün çoğalıyor.
Yaşlılara ilgi gösterme ve zaman ayırma birçok konuda huzuru, merhameti, mutluluğu değeri artırdığı gibi evlat olmanın sorumluluğunu da artıracaktır. Yaşlılarımızı zaman zaman gezdirmenin, onları oda mahkûmiyetinden ya da yalnızlıktan bir nebze kurtarmanın parayla satın alınamayacak mutluluk ve servet olduğu bir bilinse…
Bir Müslümanın evinde yaşlı varsa yüzünü buruşturmak yerine sevinç çığlığı atmalı. Zira ihtiyarlar evlatlara, arkadan gelenlere Allah’ın lütfudur. Aynı zamanda bir deneme sebebidir. Cenneti kazanmaya bir imkândır. Şu hadiste söylendiği gibi:
Peygamber aleyhisselam üç defa “Yazıklar olsun o kimseye!” dediğinde sahabeler “Kimdir o Ey Allah’ın Resulü?” diye sordular. “Anne babası veya bunlardan birisi yanında ihtiyarladığı halde cenneti kazanamayan kimse” buyurdular.
Birisi dese ki “evde yaşlı annem (veya babam, dedem, ninem, amcam, halam) var”. Ona “sana müjdeler olsun. Demek ki senin cennetin yanında imiş” demek gerekir.
Kim ihtiyarlığında kendisine nasıl davranılmasını istiyorsa şimdi yaşlılara öyle davransın. Unutulmasın ki çanağa doğrananlar kaşığa mutlaka gelecektir.
Nitekim Peygamber aleyhisselam şöyle buyuruyor: “Bir genç yaşından dolayı bir kimseye hürmet ederse, Allah azze ve celle de o yaşlanınca ona saygı gösterecek kimseler nasip eder.”
Hayatta gençler ve ihtiyarlar birbirlerine göstereceği dayanışma ile hoş karşılanırlar. Herkes bilir ki, yaşlı insanlar çocuklar kadar alıngan ve hassas olduklarından onlara daha fazla sevgi ve saygı göstermeliyiz. Yaşlıların evlerimizde bulunması bir nimettir ve huzura vesile olacaktır. Onlara değer vererek, güzel sözlerle mutlu etmeliyiz. “Önce kendine ve insanlara merhamet et ki; Allah da sana merhamet etsin”. (Hadis-i Şerif)
Evinizde, çevrenizde bir yaşlınız varsa ve fırsat varken ona şimdiden sarılalım, onu mutlu edelim, duasını alalım. Ömür dediğin bir gündür, o da bugündür… Ümitsizler diyarında gezmeden, yaşlıları, düşkünleri üzmeden iyiliklerde bulunalım ki belki o sığınağımız, kurtuluşumuz olur.
Yaşlıların kıymetini, günün birinde yaşlanacağını, yaşlanınca da bunun bir lütuf/ikram olduğunu bilenlere selâm olsun. Yaşlıların yeri de sokaklar, izbe köşeler, gözden ırak yerler, bakımevleri/huzurevleri değil; onların yakınlarının mü’min yüreği olmalı.