KAPAK – Aşır Korkmaz – Tefrika ve Tevhid Bağlamında Âl-İ İmrân Suresi 103. Ayet

KAPAK – Aşır Korkmaz – Tefrika ve Tevhid Bağlamında Âl-İ İmrân Suresi 103. Ayet

Kur’an’ın en temel çağrısı Tevhid inancıdır. Tevhid inancının dünya hayatına yansıması, insanın hem bireysel hem de toplumsal anlamda birlik bilinci içinde yaşaması şeklinde tezahür eder. Bu birlik, şekilsel bir yığınlık değil; hakikat etrafında kenetlenmiş bir anlam bütünlüğüdür. Âl-i İmrân Suresi 103. ayet, bu çağrının hem ilkesel hem de tarihî bir temelini ortaya koyar:

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; tefrikaya düşmeyin. Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın: Hani siz birbirinize düşman idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti; işte O’nun nimetiyle kardeş oldunuz…” (Âl-i İmrân, 3/103)

İpin Ucundaki Birlik

Ayette geçen “Allah’ın ipi (ḥablullah)” ifadesi, İslâm düşünce geleneğinde çok yönlü biçimde yorumlanmıştır. Kimileri bunu Kur’an, kimileri İslam dini, kimileri de iman bağı olarak açıklamıştır. Ancak bu anlamlar birbirini dışlayan değil, birbirini tamamlayan yorumlardır. Çünkü Kur’an, hem dinin ilkesel temellerini hem de iman birliğini inşa eden ana kaynaktır. Dolayısıyla “Allah’ın ipine sarılmak”, vahyin rehberliğinde akıl, kalp ve eylemi birleştiren bir tevhidî duruşu ifade eder.

Buradaki “Allah’ın İpi / Hablullah” metaforu, insanın gök ile yer arasında kurduğu; kul ile yaratan arasındaki vahiy bağıdır. Bu bağ koparsa, insan bireysel olarak savrulur; toplum ise dağılır. Kur’an bu mesajı başka ayetlerde de pekiştirir: “Hepiniz Allah’ın ipine sımsıkı sarılın; bölünüp parçalan mayın.” (Âl-i İmrân, 3/103) çağrısına paralel olarak, “Dininizi parça parça edenler ve fırkalara ayrılanlar var ya, senin onlarla bir ilgin yoktur.” (En‘âm, 6/159) buyurularak tefrikanın ilahî rahmetten uzaklaştırıcı bir nitelik taşıdığı vurgulanır.

Tefrikanın Kökü: Benliğin İlahlaşması

Ayetin ikinci kısmı, “tefrikaya düşmeyin” uyarısıyla başlar. “Tefrika”, Arapça “f-r-q” kökünden gelir ve “bir şeyi ayırmak, parçalamak” anlamındadır. Kur’an’da bu kavram, sadece fiziksel ayrılığı değil; kalplerin ve fikirlerin parçalanmasını da ifade eder.

Tefrika, aslında benliğin ilahlaştırılmasıyla başlar. İnsan, hakikati merkezden çıkarıp kendi kanaatini ölçü hâline getirdiğinde, ortak hakikat zemininden kopar. Bu kopuş, sadece sosyal bir bölünme değil; tevhid anlayışının içsel çözülmesidir.

Kur’an’ın “Allah’ın ipine topluca sarılın” demesi, tevhidin sadece “Allah birdir” inancı olmadığını; aynı zamanda insanların da hakikat etrafında bir olması gerektiğini öğretir. Tevhid, soyut bir inanç değil; birlik bilincinin eyleme dönüşmüş hâlidir.

Bu uyarı, “Onlar dinlerini parça parça ettiler ve grup grup oldular; her grup, kendi yanındakiyle sevinmektedir.” (Rum, 30/32) ayetiyle anlam derinliği kazanır. Burada Kur’an, din adına yapılan parçalanmayı, hakikatin özünden uzaklaşmak olarak tanımlar.

Tefrikanın Sebepleri: Kur’an, tefrikanın sadece düşünsel bir ayrılık değil, ahlaki bir sapma olduğunu vurgular. Ayrışmanın kökünde, nefsanî eğilimler ve hakikatten uzaklaşma vardır. Kur’an’a göre tefrikanın başlıca sebepleri şöyle özetlenebilir;

1. Hakkı bile bile terk etmek:“Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra ayrılığa düşenler gibi

olmayın.” (Âl-i İmrân, 3/105). Tefrika bilgi eksikliğinden değil, samimiyet eksikliğinden doğan bir sapmadır.

2. Kıskançlık ve çıkar çatışması:“Kitap verilenler, kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki kıskançlık yüzünden ayrılığa düştüler.” (Âl-i İmrân, 3/19). Tefrikanın merkezinde çoğu zaman nüfuz, güç ve itibar rekabeti vardır.

3. Atalardan körü körüne taklit:“Onlara ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ denildiğinde, ‘Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız’ derler. (Bakara, 2/170). Geleneksel kalıplara sorgusuz bağlılık, düşünceyi dondurur ve hakikatin önünü tıkar.

4. Kur’an’dan uzaklaşmak:“Onlara apaçık deliller geldikten sonra ayrılığa düştüler.” (Şûrâ, 42/14). Vahyin birleştirici rehberliğinden kopmak, mezhepçi ve hizipçi tutumları besler.

5. Kibir ve kendini üstün görme:“Her fırka, kendi yanındakine sevinmektedir.” (Mü’minûn, 23/53). Bu, hakikat arayışının yerini kendini hakikatin sahibi sanma tavrına bırakmasıdır.

Sonuç olarak tefrika, dıştan gelen bir bölünme değil, içten gelen bir yozlaşmadır. İnsan kendi benliğini merkeze aldığında, hakikatin birleştirici ipi elinden kayar.

Ayetin Tarihsel Arka Planı: Düşmanlıktan Kardeşliğe

Ayetin devamındaki “Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah kalplerinizi birleştirdi” ifadesi, Medine toplumunun tecrübesine işaret eder. Evs ve Hazrec kabileleri yıllarca süren iç savaşlarla birbirine düşman olmuştu. Ancak vahyin ışığı altında, bu düşmanlık iman kardeşliğine dönüştü. Bu dönüşüm, sadece sosyolojik bir uzlaşma değil; kalplerin terbiye edilmesiyle gerçekleşen bir iman barışıydı. Kur’an bu ilahi ilke ile, bir toplumun birlik içinde yaşayabilmesi için siyasi ittifaklardan önce ahlaki ve manevi temelin kurulması gerektiği düsturunu öğretir. Zira kalpleri birleştiren güç, sadece çıkar ortaklığı değil; imanın inşa ettiği ortak anlam dünyasıdır.

Bu durum, Enfâl Suresi 63. ayette açıkça dile getirilir: “Sen onların kalplerini birleştiremezdin, fakat Allah onları birleştirdi. Şüphesiz ki O, azîzdir, hakîmdir.” (Enfâl, 8/63). Bu ifade, toplumsal barışın ancak ilahî bilinçle mümkün olduğunu gösterir.

Günümüz Bağlamında Ayetin Çağrısı

Bugün Müslüman toplumların yaşadığı parçalanmışlık, Âl-i İmrân 103’ün ruhuna en büyük muhalefettir. Farklı mezhepler, ekoller, cemaatler, hatta bireyler; kimi zaman “hakikati sadece kendilerinin temsil ettiği” iddiasıyla tefrikayı derinleştirmektedir.

Hâlbuki Kur’an, farklılıkları zenginlik, tefrikayı ise hastalık olarak görür. Farklı düşünmek, tefrika değildir; hakikatle bağını koparmak tefrikadır. Tevhid, insanı tek tipleştirmez; hakikate yönelmede ortak bir istikamet belirler. Bu yöneliş, hem bireysel arınmanın hem de toplumsal dirliğin zeminidir.

Hucurât Suresi 10. ayet bu anlayışı perçinler: “Müminler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah’tan sakının ki rahmete eresiniz.” (Hucurât, 49/10) Bu muhteşem ilke, tevhidin toplumsal boyutunu özetler.

Vahdet, Vahyin Rehberliğinde Mümkündür

Âl-i İmrân 103. ayet, insanlığa ontolojik bir denge çağrısı sunar. Tevhid, parçalanmış benlikleri onaran; tefrika ise o birliği çözen bir süreçtir. Bugün Müslüman toplumların yeniden dirilişi, siyasî birlikten önce tevhidî bilincin dirilmesiyle mümkündür. “Allah’ın ipine sarılmak”, modern çağın dağınık insanına hakikate tutunmanın yollarını hatırlatır. Bu ip, Kur’an’ın hakikat rehberliğidir. O’na sarılan, hem iç dünyasında hem de toplumsal ilişkilerinde barış ve anlam birliğine ulaşır. “Dini dosdoğru tutun ve onda ayrılığa düşmeyin.” (Şûrâ 42/13) buyruğu, vahyin rehberliğinde birlik çağrısının değişmeyen özünü özetler.

Kur’an’da vahdet sadece bir inanç ilkesi değil, varoluşun ahenkli düzenini kavrama biçimidir. Tevhid, insanın hem kendisiyle hem de çevresiyle ilişkisini yeniden kurar. Birliği kavramak, dağınıklığı fark etmekle başlar; insan kalbinde birlik kurmadan toplumunda birlik sağlayamaz. Kalbi parçalayan nefis arzuları, gurur ve kıskançlık gibi unsurlar, iç dünyadaki küçük tefrika odaklarıdır. Vahdet, insanın benliğini ilahlaştırmaktan vazgeçmesiyle başlar; tevhid kalpte hüküm sürdüğünde hayat düzene girer.

Vahdet / Birlik, arınmış kalplerin oluşturduğu bir hâldir. “O, kalplerinizi birleştirmişti.”Bu yüzden Kur’an, iman kardeşliğini kan bağıyla değil, hakikat bağıyla kurar. Gerçek vahdet adalet, şûra ve takvâ temelleri üzerinde yükselir. Adalet toplumu ayakta tutar, şûra birliğin aklıdır, takvâ ise onun ruhudur.

Kur’an’ın vahdet anlayışı, farklılıkları reddetmez; onları bir zenginlik olarak görür. “Sizi milletler ve kabileler hâline getirdik ki birbirinizi tanıyasınız.” (Hucurât, 49/13) ayeti, farklılıkta tanışmayı bir ilke hâline getirir. Gerçek birlik, herkesin aynı olduğu değil, aynı hakikate yöneldiği bir toplumdur.

Tefrika ise bu hakikatin yitirilmesiyle başlar. Hevâsına uyan toplumlar, ortak gerçeği kaybeder ve parçalanır. Oysa Kur’an’ın istediği birlik, adalet, merhamet ve hakikatin merkezinde oluşan diriltici bir beraberliktir. “Böylece sizi vasat bir ümmet yaptık.” (Bakara, 2/143) buyruğu, ifratla tefrit arasında durabilen bu dengeli bilincin adıdır. Gerçek birlik, vahyin rehberliğinde dirilen kalplerin ortak ufkudur.

YAZAR BİLGİSİ
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.