AKABENİN ARDI BAHAR
Akabe nedir bilir misin?
Sarp yokuş, tehlikeli geçit, geçilmesi ve aşılması zor olan dağ yolu, tepedir akabe.
Yâsir ailesi Mekke’nin en zor günlerinde iman etmenin bedelini en ağır şekilde ödüyordu. Günlerce süren işkenceler, kızgın kumların üstünde yanan bedenler, zincirler, hakaretler… Ama onların kalplerinde bir sarsılma olmadı. Çünkü o kalpler, Allah ve Resûlü’nün sevgisiyle doluydu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) onların bu halini görünce yüreği parçalandı ama yapabileceği hiçbir şey yoktu. Hz. Yâsir dayanamıyordu.
“Yâ Resûlallah, bu işkenceler ne zamana kadar sürecek?”
Efendimiz (sav) gözleri dolu bir şekilde, tüm çaresizliğiyle aklın almayacağı bir sabrı kusanmış Yasir ailesine müjdeli haberi verdi:
“Sabredin ey Yâsir Ailesi, sabredin! Bu sabrınızın mükâfatı Cennettir.”
O an, yeryüzünün en derin acılarından biri yaşanıyordu ve Müslümanların buna karşı koyacak maddi bir gücü yoktu. Çağın en karanlık asrın zemherisi günleri yaşıyordu Müslümanlar. Sadece duaya sığınmış hiçbir yardımın gelmediği günlerdi. Zorlu bir yokuştu çıktıkları bir akabeydi o günler. Ama Allah’ın kaderinde takdir edilen süre dolacak, bu sabrın içinde gizli olan şanlı bir fetih çıkacaktı.
O günün mazlumu Ammâr bin Yâsir, yıllar sonra İslam’ın en dirayetli mücahitlerinden biri olacaktı.
Mekke’nin imkânları tükenmişti. Halk hakikati görmek istemiyor, kalpler taş kesilmişti. Peygamber Efendimiz (sav) imkanların bittiği yerde yeni imkanlara vesileler arıyordu. Yanına azatlı kölesi Zeyd bin Hârise’yi alarak, tam üç günlük zorlu bir yolculuktan sonra Taif’e yürüyerek ulaştı. Umut doluydu, belki Taif halkı hakikati görecek, yeni bir ışık doğacaktı.
Ancak beklenen olmadı. Halk onu alaya aldı, hakaret etti, taş yağmuruna tuttular. Efendimiz (sav) ve Zeyd, kanlar içinde bir bağa sığındılar. O gün taşlar, sadece bedenini değil, umutla çıktığı yolun sonunda yüreğini de yaralamıştı. O yürek ki ümmetin derdini taşıyordu, yine de Rabbine yöneldi ve şöyle dua etti:
“Allah’ım, kuvvetimin azlığını, çaresizliğimi ve insanların bana değer vermeyişini sana arz ediyorum. Eğer sen bana gazap etmemişsen, ben başka hiçbir şeye aldırmam…”
O bağın sahibi, Mekke’li bir müşrikin kölesi Addas’tı. Efendimiz’e üzüm gönderdi. Peygamberimiz o üzümü “Bismillah” diyerek yedi. Addas şaşırdı, “Bu kelimeyi bu topraklarda kimse bilmez” dedi. Ardından aralarında başlayan kısa sohbet, Addas’ın kalbine ışık düşürdü. O an, Taif’in taşlarının arasından bir hidayet filizi yeşerdi.
Cüneyt Suavi’nin dediği gibi:
“İman hizmeti o kadar büyüktü ki, Yüce Allah bir kölenin imana gelmesi için en kıymetli peygamberinin taşlanmasına izin vermişti.”
Görünürde bir hezimet yaşanmıştı, ama hakikatte büyük bir fetih vardı. Taif’te bir tek insanın imanı, asırlar boyu sürecek bir rahmet zincirinin ilk halkası oldu. Çünkü Allah, sabrı asla karşılıksız bırakmazdı.
Bugün Gazze’de yaşanan da işte budur. Gözlerimizin gördüğüne kalbimiz dayanamıyor. Yıkılan evler, yetim kalan çocuklar, şehit düşen babalar… Her karede bir insanlık sınavı yaşanıyor. Bizler dua ediyor, elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz, ama çoğu zaman müdahale edebilecek bir güce sahip değiliz. Yine de vazgeçemeyiz. Çünkü Taif’te olduğu gibi, imkân aramak da bir imandır.
Gazze bugün ümmetin Taif’idir. Her bombada, her yıkımda, her gözyaşında bir sabır ve teslimiyet dersi vardır. Bu topraklarda yetişen çocuklar, Yâsir ailesinin torunları gibidir. Onlar işkenceyle değil imanla büyüyorlar. Her şehit bir Ammâr’dır artık. Her mazlum, bir dirilişin habercisidir.
Kış ne kadar uzun olursa olsun, her kar bir gün erir. Bahar mutlaka gelir. Ama bazı dağlar vardır ki onların baharı geç gelir. Çünkü o dağların zirvesine çıkmak sabır ister, cesaret ister, iman ister. Gazze de o dağlardan biri. Karı ağır, rüzgârı serttir; ama zirvesi rahmetle doludur.
Bugün dünya sahte baharların içinde kaybolmuşken, gerçek baharın huzurunu Gazze gösterdi insanlığa. Her zorlukta Rabbine yönelen, her ölümde şehadeti bayram bilen bir halk… Onların sabrı sadece bir direniş değil; bütün ümmet için bir yeniden doğuştur.
Ve biliyoruz ki, tıpkı Taif’te olduğu gibi, bu sabır da bereketlenecek. Bir gün dünya, Gazze’nin sessiz çığlığından yankılanan hakikati duyacak. İnsanlık yeniden imanla buluşacak. Çünkü Allah’ın vaadi değişmez:
“Sabredenler, sonunda kurtuluşa ereceklerdir.”
Evet… Bazı dağlar bahara geç kavuşur.
Ama o bahar geldiğinde, artık hiçbir kış kalmaz.
Gazze de bir gün baharına kavuşacak — ve o bahar, sadece Gazze’nin değil, tüm ümmetin yeniden dirilişi olacak.