Bir Tembellik Hilesi: Verilmeyen Ödevi Yapmak
Mayıs 2017 Bilal İNAL A- A+
A- A+

Bir Tembellik Hilesi: Verilmeyen Ödevi Yapmak

Osmanlı devleti son yüzyılda gerilemenin muhasebesini yapıyor. Sonuç olarak da teknik konusunda geri kalmışlığı buluyor. Çözüm olarak da Avrupa’ya tekniği öğrenip de kendi ülkesine getirsin diye öğrenci göndermeye karar veriyor. Devletin son yüzyılı boyunca defalarca Avrupa’ya öğrenciler gidiyor ve defalarca istenen verim alınamadığı için programdan vazgeçiliyor. Ülkeye dönen öğrenciler çoğunlukla tam bir hayal kırıklığı yaşatıyor.

Devleti ve milleti için hayal kırıklığı haline dönen bu dönüşler elbette kendileri için daha büyük sorunlar ortaya çıkarıyor. Yıllarca kitap başında geçen bir gençlikten sonra çiftçilik, ustalık gibi herhangi bir zanaata sahip olmayan bu topluluğun geçimini temin etmesi ve toplumda kendilerine yer bulması gerekiyor. Kendilerine dönüp baktıklarında ellerinde sadece iki şey bulabiliyorlar.

Bunlardan birincisi yıllarca yabancı bir ülkede okuyan bir öğrencinin en kötü ihtimalle sahip olduğu o ülkenin dili ve okuduğu derslerden az buçuk kafasında kalan bilgiler oluyor. Bunlar sayesinde öğretmenlik, tercümanlık tarzı memurluklarda kendilerine yer bulup hayatlarını devam ettirebiliyorlar.

Ellerinde kalan ikinci bir şey ise Avrupa’da aylak aylak geçirdikleri zamanda öğrendikleri şeyler oluyor. Bunlar adeta bir tüccar gibi elindeki mal hangi kalitede olursa olsun bir alıcısı çıkar mantığıyla bu aylaklıklarını pazarlamaya ve büyük bir meziyet gibi topluma sunmaya başlıyorlar. Devam eden yıllarda bu aylaklıklar bilim ve çağdaşlık ambalajlarında yıllarca pazarlanıyor. Hem kendilerinden istenen teknik namına ellerinde zerre kadar bir şey olmadan dönüyor hem de bu tekniği getirememenin faturasını toplumun ahlaklı bireylerine kesmeye başlıyorlar. Bunların adları da yazar, şair, felsefeci ve en çok da sanatçı oluyor.

Benzer bir sıkıntıdan yüzyıllar öncesinde yaşayan İmam Gazali de bahsediyor. Kendi öğrencilerinin tababet ya da hendese ilminden ziyade fıkıh ilminde ilerlemek istemelerinden bahsediyor. Öğrencilerinin fıkıh seçmesinin altta yatan sebebinin ise fıkha duydukları ilgiden ziyade diğer alanlardan kaçma gayreti olduğunu anlatıyor. Diğer alanlarda ortaya somut bir sonuç koymaları gerektiği için ne kadar başarılı olup olmadıklarının kısa sürede ortaya çıkacağını söylüyor. Oysaki fıkıhta yaptıkları hatanın veya eksikliğin ortaya çıkmasının uzun zaman alacağını hatta bir kısmının hesabının öbür dünyaya kalacağını görmelerinin fıkhı seçmede esas sebepleri olduğunu belirtiyor. Yani çalışacağı alanı seçmeleri başarısızlık korkusundan ve çalışmadan toplumda yer edinme isteğinden geliyor.

Günümüze dönüp de üniversite öğrencilerine bu gözle baktığımız an birçok anlamsız hareketleri daha anlaşılır hale geliyor. En basit örneği ile sosyal medyadaki mühendislik gruplarında yapılan paylaşımlar oldukça trajikomik bir hal alıyor. “Amerika’da şu icat yapılıyorken Türkiye’de ilahiyatçılar şu konuyu tartışıyorlardı! Avrupa şu deneyi yapıyorken Türkiye’de ilahiyatçılar şu konuyu tartışıyordu!” şeklinde paylaşımlar yaparak faturayı ilahiyatçılara kesme saçmalığını sayısız mühendis paylaştıkça ve beğen tuşuna bastıkça Türkiye’nin muhteşem mühendislik harikasını ortaya çıkarmanın derin hazzını yaşıyorlar.

Tarihten ya da günümüzden örnek sıralamaya devam etsek ciltler dolusu bir külliyata sahip olabiliriz. Peki toplumun kendine verdiği sorumluluk dışında kişi kendi kendine düşünerek yeni bir sorumluluk ekleyemez mi? Bir matematikçi ülkenin gidişatı hakkında fikir sahibi olamaz mı ya da bir mühendis toplumun ahlakı konusunda dertlenemez mi? Herkes mesleğinden önce insan olması gereği hayat hakkında fikir sahibi olmalı ve hayatı yönlendirmelidir. Tarihte farklı işlerin erbabı kişilerin toplumsal konularda ne kadar ilerleyip toplumu ihya ettiklerine de rastlıyoruz.

Aynı hareketi yapmalarına rağmen ikiye ayırdığımız iki gruptan bahsediyoruz. Peki bu iki grubu ayıran nokta nedir? Grubun biri mevcut hayat devam etse dahi kendine toplumda yer edinecek yetenek ve bilgiye ulaşmış. Toplum tarafından değer gören ve ihtiyaç duyulan bir kişiyken toplumun daha iyi bir konuma gelmesi için sahip olduklarını kaybetme pahasına mevcut ilerleyişe dur deme erdemine sahip kişilerden oluşmaktadır. İkinci grup ise mevcut toplumsal yapı içerisinde kendine verilen görevlerde başarısız ve kendini yetiştirme konusunda yetersiz kalmış. Toplum tarafından ihtiyaç duyulan değil o toplumun kazanımlarını paylaşmaya ihtiyacı olan ve bu sebeple toplum tarafından istediği değer ve ilgiyi göremeyip bu durumun acısını toplumdan çıkarma gayretine giren kişilerden oluşmaktadır.

Kendi alanında başarısız olmuş ve geleceğe yönelik de herhangi bir umut göremeyen bireyler insan fıtratı gereği hangi çağda ve toplumda yaşarlarsa yaşasınlar benzer reflekslere sahip olmuşlardır. Toplumun ihtiyacı olanı verememenin akabinde toplumun kendinden istemediği konularda eserler verme gayretine girmişler. Bir kısmı ürettiği bu gereksiz eseri hayali ihtiyaçlar üreterek topluma gerekli hale getirmiş, toplumun emeklerini ve kazanımlarını hayali bir kazanım karşısında sömürmeye başlamışlardır. Diğer bir kısmı ise bu sahte ihtiyaç algısını oluşturamamış ve elindeki işe yaramaz eseri ile ortada kalmış. Sonuç olarak toplum içerisinde kendine hiçbir yer edinememiş ve kendi geleceğinin kurtuluşunu mevcut toplumun yıkılıp yenisiyle değiştirilmesinde bulmuştur.

Birinci kısım ne zaman kar edeceği bir ürün bulduysa bunun toplumsal ihtiyacını düşünmeden pazarlamış ve toplumunu hem sömürmüş hem de sömürtmüştür. İkinci kısım ise topluma karşı her geçen gün nefretini artırmış, toplum için huzursuzluk kaynağı olmuş, hatta yeri geldiğinde işgal güçlerini kendi geleceği için umut görerek toplumun kale kapılarını açma çabasına girmişlerdir.

Bu ahlaka sahip bireylerin toplumda artması ile kapitalizm, anarşizm ve hainlik o toplumda büyük bir ivme ile artacaktır. Allah bizi böyle insanlardan ve böyle insan olmaktan korusun. Allah bu milleti toplumun selameti için kendi yeteneklerini ve başarılarını feda edebilecek erdemli insanlarla donatsın. Âmin.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr

Mayıs 2017

Sayı: 17