Ağustos 2013 Mehmet ERTURAN A- A+
A- A+

Ozon Tabakası Delinmedi Kalbimizde Yaşıyor

Ümitlerini ve yarından ibaret olan geleceğini aylak cüzdanlarına teşrif edecek olan aylıklara göre ayarlayanlar karşısında fedakârane bir tavır olarak gelin, günü güne katalım ve bir günlük ya da not defteri tutalım. Günlüğümüz vaktimizi söndürdüğümüz bir küllük değil, her satırında felaha erdiğimiz bir kulluk metni olsun. Kurşungeçirmez kalemimizle, dağların omuzlamaktan çekindiklerini temize çekelim. Davranışlarına nebevî ölçülere göre ayar verme konusunda kılını kıpırdatmayan ayarsızlara, fabrika ayarlarına dönebilmelerini sağlayabilmek adına umutlu cümlecikler kuralım. Bunların cümlesinin cebine, ‘Hiç akletmez misiniz?’ derkenarını koyduğumuz iyi niyet fişlerimizi, bahşiş verir edasında değil de bir gönüllü ve dertli mütevaziliğinde sıkıştıralım.

Müslümanlığımızın şuur senfonisindeki gül kokulu notaları yazarken elimizde tuttuğumuz şeyin ‘kalem’ olduğunu ve bu mübarek eşya hakkında kulluk dershanemizin yegâne ders kitabı olan Kur’ân’da bir sure bulunduğunu hep hatırda tutalım. Ayetlerimizi unutmayalım ki, rahmetin kapsama alanı dışına çıkıp da kendimizi, ‘aradığınız kula şu anda ulaşılamıyor’ durumunda bırakmayalım. Malum surenin “Kaleme ve onunla yazılanlara and olsun.” diye yemin edilerek başladığını kendi adımızı unutsak bile unutmayalım. Kalem tutmaya nazlanan elimiz ve buna mâni güya meşguliyetlerimiz karşısında “O, kalemle yazmayı öğretendir, insana bilmediğini öğretendir.” (Alak, 4) ifadesiyle şarj edilen yumruklar atalım. İlahî cümle sancaklarını üşengeçliğimizin burçlarında feyz ve ilhamla dalgalandıralım. “Her eylem yeniden diriltir bizi” fermanından kaleme de vazife çıkartalım.

Günlük hayatın aksayan yanlarında cemiyete dair geliştirdiğimiz ecza notlarına önce kendimiz inanalım. Önce biz, ilahî kelam karşısında kendimizden geçip, kendimize gelelim. Ardından en yakınımızdan başlamak kaydıyla başkalarını da kendinden geçerek kendine gelmeye davet edelim. Közleştirilmeye çalışılan özümüzden güç alabilme muradımızı yaşatabilmek ve değerlerimizi yaşanabilir kılmak adına kendi kelime ve kavramlarımızı çekinmeden kullanalım. “Başkası olma, kendin ol” mesajlı hareketlerimizi, berekete ulaştırabilmek ve tesirli kılabilmek sancısıyla, düşüncelerimizi kendi kavramlarımızla ifade edebilme gayreti içerisine yine önce biz girelim. Yabancı kültürleri sinesinde barındıran sözcükleri öğrenelim ama mecbur kalmadıkça kullanmamaya ve dolayısıyla kendimizi de kullandırmamaya özen gösterelim.

Günlüğümüzün dertli yapraklarını “Rablerinin ayetleri kendilerine hatırlatıldığında onlara karşı kör ve sağır davranmazlar.” denilen Rahman’ın has kullarının vasıflarıyla (bkz: Furkan, 63-74) donatalım. Tuttuğumuz notlarda adını hasret ve vuslatla anacaklarımıza müebbet muhabbetler beslerken, pabucu yarım adamlar hakkında, yalan söyleyen tarihi utandırırcasına bin bir hakikat haykıralım. “Ben bu iman uğruna çılgınlara dönmüşüm.” diyerek serden geçen Osman Yüksel’i soluk soluğa, heyecanlar içinde analım.

Güzel ahlâklı olabilme çabamızda önümüze engel koyanları ozona yatıralım. Yatacak yeri olmayan her sefili ozon tabakasının en ince noktasında İsrafil aleyhisselam’a emir gelene kadar tek ayaküstünde durduralım. İbret olsun diyerek Murat Menteş’ten yaptığımız alıntı ile yüzlerine iki çift laf savuralım; “Gökle bir olmayınca yerle bir oluyor insan…” Manayı derinleştirebilmek ve anlamın üzerine bolca kafa yorulması gerektiğini hatırlatmak adına bu gibi istikamet veresice cümlelerin peşine üç nokta koyalım. Kalem ve kelamı birbirine varis birer komşu kılmayı başardıktan sonra, davamızın yeşerttiği bozkırlarda davarlık etmeye, otlamaya yeltenen redd-i miras ehli nankörler karşısında andımızı yazarken besmele ile başlayıp, “Hayat; iman ve cihat!” ana temasıyla cümleler kurup notlarımızın emniyeti için nöbette bekleyelim.

Ben kimim?

Atalarının dilediği şekilde zeki, çevik ve ahlâklı olmayanlardanım. Onuncu yılın sabıkalı ve korsan reçetesi yerine İstiklâl Marşı’nı ezberleyenlerden, devrimbazların değil Çöle İnen Nur’un izinden gidenlerdenim. Atalar da kimmiş? Müslüman gencin kalbi veresiye defteri değil ki herkesin adını kaydedelim. Nutukların okunduğu günlere dair kamıştan borularla ütopyalar devşirmek yerine, nutukların tutulacağı o endişeli bekleyişte kitabını sağdan verdirenin cemalini görebileceği gün için makbul ameller biriktirenlerdenim. Dava dağlarının her bir taşına ve o taşları oraya koyanlara birinci dereceden yanık olanlardan, altı ok saplanmış beyinlere de gülücükler cephesinden selam edenlerdenim. Haddimi ve Rabbimi bilir, bilmeyenlere bildiririm.


Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr