A- A+

Mü’minlerin Kanayan Yarası: Taassup

Taassup kelimesi Arapçadır. Bağlanmak, sarmak, şiddet, kuvvet ve himaye etmek anlamlarına gelir. Bağnazlık, doğru veya yanlışlığına bakılmaaksızın bir fiilin savunmasını yapmak, mensubu olduğu inancı, düşünceyi veya ekolü herhangi bir değerlendirmeye tabi tutmaksızın her türlü düşünce ve inançtan üstün görmektir. Bu bağnazlık, bir de aşırı sevgi ve heyecan ve cehaletle desteklenirse gözleri kör, kulakları sağır yapar.

Taassup sözcüğünün yanlış kullanımına da değinmek gerekir. Mutaassıp kelimesinin birileri tarafından kasıtlı veya bilmeden, hatalı olarak dindar kimseler için kullanıldığı görülmektedir. İslam Dini her şeyden önce taassuba karşı çıkar. Cahiliye dönemi Araplarının atalarının dinine körü körüne sarılıp hiçbir araştırma ve tartışmaya girmeden İslam’a karşı çıkmaları, bağnazlıkları sebebiyledir. Bunu yıkmak amacı güden bir dinin mensupları için bu kelimenin kullanılması yanlıştır. Kur’an, bu kör inada dayalı “Cahiliye Taassubu/Hamiye-tül Cahiliyye”yi (Fetih26) ortadan kaldırmayı çalışır.

Bir tespit yapmak gerekirse; İslam ve Müslümanlar hakkında yeterli bilgiye sahip olmayan, aksine onun tersi ve hakkında yanlış malumatlarla dolu mutaassıp aydınlar olabileceği gibi, dini heyecanları çok, fakat dini hakkındaki bilgileri eksik olan mutaassıp dindarlar da olabilir.

Taassuba; itibarlı ve etkin bazı kişilerin görüşlerine değerlendirmeye tabi tutmaksızın güvenme, İslam’ın itikat, ibadet ve ahlakla ilgili esasları konusunda bilgi yetersizliği, insanın kendi yapısına ve huyuna uyan görüşü yegâne ölçü alması, eski dinlerinden kalma bazı adet, bilgi ve görenekleri hiç araştırmadan kolayca tercih, dini sorunları çözüme kavuşturmayı amaçlarken İslami ölçüler değil de indî görüşlerintemel alınması, soy, kabile, bölge ve millet, sosyal ve kültürel yapı farklılıkları etkisindeki yaklaşımlar neden olabilir. Bu ve buna benzer sebeplerle açığa çıkan ve Müslümanları birbirine düşüren, imamesi kopmuş tespih taneleri gibi dağıtan taassubun açığa çıkardığı görüntüleri; kitap ve sünnete bağlı ve çeşitli ton ve görüntülerde uzaklaşanlar olmak üzere ikiye ayırabiliriz. Bu ikinci gurubu ise kitap ve sünnete yakınlıklarına ve uzaklıklarına göre sıralamak mümkündür. Biz, bunlar ve görüşleri üzerinde durmayacağız. Birinci grupta yer alan Ehl-i Sünnet vel ‘Cemaat’ın da yer aldığı Cemaatçilik konusuna ilerde değineceğiz.

Oldukça geniş bir alanı kapsayan taassup etkenlerini, oluşumlarını ve örneklerini bir makaleye sığdırmak oldukça zordur. Ben bunlardan; cehaletten, asabiyetten (kabilecilik ve ırkçılık), millet ve kültür baskınlığından kaynaklananlara değinmeye çalışacağım.

Tarih sırasına göre ele alındığında, asabiyet konusundan başlamak gerekir. Biliyoruz ki, Kureyş kabilelerinden Ümeyye Oğulları ile Haşimiler arasında cahiliye döneminden kalma birbirlerini çekememezlik ve üstün gelme yarışları vardı. Peygamberimizin Haşim Oğulları arasından Peygamber olarak çıkmasıyla Haşim oğulları kabilesinin öteki ailelere karşı ezici bir üstünlük sağlayacağını düşünerek bundan telaşa kapıldılar.

Nitekim Ebu Cehil bu yoldaki duygusunu açıklamaktan sakınmayarak taassubun bariz bir örneğini sergilemektedir:

“Biz ve Abd-i Menaf Oğulları (Haşimiler), şeref ve şan konusunda şimdiye kadar yarıştık durduk! Onlar halka yemek yedirdiler, biz de yedirdik! Onlar, arabuluculuk ederek diyet yüklendiler, biz de arabuluculuk edip diyet yüklendik! Onlar, halka ihsanda bulundular, biz de halka ihsanda bulunduk! Onlarla binitler üzerinde at başı beraber oluncaya kadar at yarıştırırcasına yarıştık durduk! Şimdi ise, onlar “kendisine, gökten vahiy gelen” bir peygamberimiz var dediler. Biz, bunun dengini nereden bulup onlara yetişebilelim? Vallahi, biz hiçbir zaman onu tasdik etmeyiz”

Ebu Cehil ve onun gibi düşünenler, bu inatlarında direndiler ve İslam Dinine karşı taassuplarını şuursuzca ve acımasızca sergilediler.

Günümüze geldiğimizde, Şuubiyye açısından taassubun pençesinde her gün insanlarını kaybeden olaylarla karşı karşıya geliyoruz. Bu öyle bir illettir ki, yerleştiği zaman gönülleri karartır, acımasız ve duygusuz bir hale getirir. Yukarıdaki anlayışı günümüze getirdiğimiz zaman Kürt bir din adamının söylediği İslami doğruya, aşırı Türkçü birinin inanmamasına şahit olabiliyoruz. Ya da PKK sempatizanı yeni yetme bir gencin sırf Türk diye dindar bir adamın mesajını reddetmesine, eğitim yuvalarından Türküm diyen çocukları kaçırmalarına… Oysa çözüm, inanılan peygamberin uygulamalarında mevcuttur.

Peygamberimiz Medine’ye hicret ettiği zaman Evs ve Hazrec kabileleri Ümeyye Oğulları ve Haşim Oğulları gibi rekabet halindeydiler. Medine Yahudileri de aranın açılması için sürekli kışkırtıyorlardı. Bugün, İsrail’in Sünnî ve Şiileri birbirine düşürme planları, İran’nın desteğinde Suriye’nin kendi halkından Sünnileri katletmesi gibi. Allah Rasulü’nün Muhacir’lerle Evs ve Hazrec kabilelerini kardeş yapması Yahudilerin emellerine ulaşmasını engelledi. Bugün de, ister PKK, ister Suriye’de olan problemlerin çözümü inananların İslam kardeşliğinde buluşmalarına bağlıdır.

Tarihimizde bir başka taassup örneği de Haricilerdir. Bilindiği gibi, Sıffîn Savaşı öncesi harb etmek üzere karşı karşıya gelen iki ordu, Hz. Ali’nin (r.a) ordusunun bulunduğu taraftaki sudan faydalanıyorlardı. Anlaşmalarına ramak kalmışken, Yahudi dönmesi İbn-i Sebe taraftarlarının kışkırtması sonucu birbirlerine girmiş, Müslüman kanının akmasına neden olmuşlardır. İbn-i Sebe taraftarları günlerce Muaviye ordusunun içerisinde dolaşarak, Hz.Ali taraftarlarının durmadan hazırlık yaptıklarını bir sabah vakti, hep birden aniden saldıracakları haberlerini yaydılar. Aynı fitneyi Hz. Ali (r.a) ordusu içerisinde de yaydılar. Bir sabah aniden kendileri hücuma geçtiler. Yayılan fitne ile teyakkuz halinde bulunan iki ordu birbirine girdi. Her iki taraftan da yüzlerce mü’minin kanı aktı. Savaşı kaybedeceğini anlayan Muaviye ordusu Kur’an sahifelerini kılıçlarının ucuna takıp “Hüküm ancak Allah’ındır” diyerek yenilgiyi önlemek istediler. Hz. Ali (r.a) ordusunun içerisinde bulunan bir grup “Hüküm ancak Allah’ındır diyenlerle savaşamayız” dediler. Hz. Ali’nin (r.a) “bu bir harb hilesidir” diye ikna çabaları fayda vermedi. Bu ısrarlar sonucu bilindiği gibi hakemler tarafından sonucun belirlenmesi kabul edildi. Hakem olayı Hz. Ali’nin (r.a) aleyhine sonuçlandı. Bunun üzerine önceleri hakemlerin kabulünde ısrar edenler, sonucun reddini Hz.Ali’den (r.a) istediler. Hz.Ali (r.a), hakemi kabul edip de sonucunu reddin İslam’la bağdaşmayacağını söyledi. Bu sefer de sonucunun kabul edilmemesinde ısrar ettiler. Bu şekilde Hz. Ali (r.a) ordusundan ayrılanlara tarihte Hariciler denildi. Burada taassubun oluşmasında önemli sebepler vardır. Birinci olarak ayrılanlar cahil insanlardı, ikinci olarak da çöllerde serazat yaşayan ve üzerlerinde otorite tanımayan kimselerdi. Cahillikleri, dini konuları bilmezlikleri, İslam emirinin konumunu anlamayı zorlaştırdığı gibi emire itaatın ne demek olduğunun farkına varamadılar. Hz. Ali’ye (r.a) isyan ettiler. Hz. Ali (r.a), hem Muaviye hem de başkaldıran Haricilerle savaşmak zorunda kaldı. Hariciler işi Hz Ali’yi tekfire kadar götürürken başlangıçtan beri Hz. Ali’nin (r.a) söylediklerinin doğru çıktığını görenler, Hz. Ali’ye (r.a) kutsallık isnat etmeye başladılar. Sonuçta “ente ilahun/sen ilahsın” demeye kadar ileri götürdüler. Üçüncü bir grubu da bunlar oluşturdu. İslam’da bir kişinin ilahlığını iddia etmenin cezası yakılarak öldürülmektir. Hz.Ali (r.a) gereğini yerine getirdi. Bakınız fitne ile cahillik ve hürriyetlerine düşkünlük hangi sonuçları doğurmaktadır. Hem yanıyorlar hem de “sen gerçekten ilahmışsın” diyorlar ve ilave ediyorlardı: “Ancak ilah olan ateşle azab eder.” Bunlar son derece abid insanlardı da. Alınlarında çok secde etmelerinin izleri vardı. Ancak fitne, cahillik ve hürriyetlerine aşırı düşkünlük onları bu hale getirdi. Sonuçta akan kanlar, daha arkasından Kerbela’da Evlad-ı Rasulün şehadeti, hunharca katli takip etti. Hz. Hüseyin (r.a) şehid edildiğinde üzerinde onsekiz kılıç yarası bulunmakta idi.

Biraz da millet ve kültür baskınlığının neden olduğu taassuba değinelim. İslam orduları, Efendimizin vefatından sonra kısa bir müddet içerisinde İran’ı da topraklarına katmış idi. İranlılar, köklü bir sosyal yapıya ve hayli tarihi bir geçmişe sahip bir millettir. İslam ordularına yenik düşmeyi onurlarına yediremediler. Diğer taraftan onlarda yönetim, şah adı altında babadan oğula geçerdi. Ancak, bu yönetim anlayışı sebebiyle halifenin başlangıçta reyle (seçimle) belirlenmesini anlayamadılar. Suriye’de başlayan, halifenin nassla (dini hükümle) belirlenir görüşü, İran’da müsait ortam buldu. Hz. Peygamberin sıhriyet itibari ile yakını ve damadı Hz. Ali (r.a) idi. Bu nedenle, Hz. Ali’nin (r.a) ilk halife olması, onun neslinden imametin devamı düşüncesini kabullendiler. Hz. Hüseyin (r.a) hem peygamberin kızı Fatıma’nın ciğer paresi idi. Aynı zamanda İran Kisrasının kızı Şahbanu ile de evli idi. Bu konumları ile kendilerine yakın hissediyorlardı. Bu nedenle peygamberin yerine Hz. Ali ve sülalesi imam olmak zorundaydı. Ayrıca Hz. Ali (r.a) ve Kerbela’da Hz. Hüseyin (r.a) şehit edilişi son derece acıklı olaydı. Hz. Ali’nin (r.a) sülalesinden sadece Hz.Hüseyin’in (r.a) oğlu Zeynel Abidin kurtulabilmişti. Sıhriyet itibarıyla peygamberimize yakınlıkları, kendilerinin yönetim anlayışları bakımından uygun olduğu düşüncesini sağlarken; acı ve son derece elem verici tarihi olaylar da imamet konusundaki görüşlerinin yayılmasında etkin oldu ve şia bunu hep ajitasyon olarak kullandı. Kendilerine göre, ehl-i sünnetten farklı fıkıh ve akait esaslarının doğmasına neden oldu. Ehl-i sünnetin ak dediğine, onlar kara dediler sıkıştıklarında da İslam Ülkelerinden birini seçme yerine Fransa’yı tercih ettiler. Haçlı seferleri sırasında dahi onları tuttular İstiklal Savaşı sırasında Ta Hint Müslümanları, Anadolu insanını, varı ve yoğu ile desteklerken; onlar kıllarını bile kıpırdatmadılar.

Taassup, cehaletin ve bireysel yargılarda dinin belirlediğinin dışına çıkma, grup, toplumsal yapı, tarafgirliği ile gerçeği görememe sonucudur.

Allah bizleri Kuran’ı ve Sünneti anlayan ve onunla amel eden kullarından eylesin.


Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr