Mart 2017 Hamdi ÖZ A- A+
A- A+

En İyi Bağ Kendi Bağımızdır

İnsan; Allah, Kur’an, zaman ve mekân merkezli bir varlıktır. Bu sebeple Allah; Kelam-ı Kadim’inde belirli zaman ve mekânlar üzerine dikkat çekmek için yemin etmiş, hatta bazı özel yer, makam ve mekânların ismi etrafında tarihi bilgiler ve haberler vermiştir. Bu mekân ve makamlar muhtelif sure ve 23 ayette alfabetik olarak şöyle sıralanmıştır: Arafat (Dağı), Arz-ı Mukaddes, Bedir (Kuyusu), Beyt-i Haram (Kâbe), Beyt-i Ma’mur, Cudi (Dağı), İrem (Şehri), Huneyn (Geçidi), Kâbe (-i Muazzama), Yesrib/Medine (-tül Münevvere), Medyen, Bekke/Mekke (-tül Mükerreme), Merve (Tepesi), Mescid-i Aksa, Mescid-i Dırar, Mescid-i Haram, Meş’ar-i Haram, Mısır, Safa (Tepesi), Sidre-i Münteha, Tur (Dağı), Tur-i Sina, Tuva Vadisi.

Bunlardan birer cümle ile bahsedilecek olursa; Mekke, vahyin kalbi, yeryüzünün en eski ve en güvenli anakentidir. Medine, Hz. Muhammed aleyhisselam’ın kurduğu İslam devleti ve medeniyetinin başkentidir. Kâbe, yeryüzünün gözbebeği, en kadim mabedidir, Beyt-i Atik’dir, Beytullah’tır, Beyt-i Haram’dır, Beyt-i Ma’mur’dur. Beyt-i Ma’mur, Hazene-i Cennet ve diğer meleklerin tavaf ettiği Kâbe’nin arşa yükselen siluetidir. Arafat, insanlık tarihinin ilk toplanma ve dağılma merkezidir. Safa ve Merve, her ne kadar Hz. Hacer ve oğlu İsmail aleyhisselam’ın hatırası olarak bilinse de; aslında Safa, Adem Safiyyullah’ın, Merve de insanların ilk Mer’esi/kadını Hz. Havva anamızın sembolleridir. Meş’ar-i Haram, öteki adıyla Müzdelife’dir ki; Arafat ile Mina arasında bir bölgedir ve hacılar Kâbe’de iman ve tevhide, Arafat’ta bilgiye, Meş’ar-i Haram’da bilince, Mina’da sevgiye ulaşır.

Cudi/Ağrı Dağı, Hz. Nuh aleyhisselam’ın gemisinin demirlediği ve insanlık âleminin Anadolu’daki ikinci toplanma ve dağılma adresidir. İrem Şehri, Hz. Hud aleyhisselam’ın ilahi davetine direnen Ad kavminden Sam’ın torunu İrem adına inşa edilen, Yemen ve Umman arasında sarayları ve bağları ile meşhur, Kur’an dilinde Ahkaf olarak da bilinen, Şeddad ve yandaşları keferenin deprem ile helak edildiği bir beldedir. Medyen, Suriye ile Ürdün arasında bir yerleşim yeri olup, Hz. Şuayb aleyhisselam’ın peygamberlik yaptığı, kızı Safure’yi Hz. Musa aleyhisselam’a nikâhladığı, alışverişte hile, bozgunculuk ve çapulculuk yapılan ve nihayet Cebrail aleyhisselam’ın narası ile yer ile yeksan edilen antik bir şehirdir.

Mısır, İshak, Yakub, Yusuf, Musa aleyhimü’s selam’ın yaşadığı peygamberler diyarı olup, Fir’avnların zulüm ve işkence abidesi piramitleri ile meşhur kadim bir uygarlığın ülkesidir. Tur, Kur’an’da bir surenin ismi ve Hz. Musa aleyhisselam’a Tevrat’ın ayetlerinin indirildiği kutsal bir dağdır. Sina Dağı, Allah’ın Tin Suresinde adına kasem ettiği değerli bir yerdir. Tuva Vadisi, yine Hz. Musa aleyhisselam’ın yalın ayak yürüdüğü, Medyen çıkışında kendisinin peygamberlik ile müjdelendiği ve Cenab-ı Hakkın kendisine cemalinin nurunu ağaca yansımış bir ateş şeklinde tecelli ettirdiği tarihi bir mekândır.

Arz-ı Mukaddes, Tevrat’ın ayetleri ve Hz. Musa aleyhisselam’ın öğretileri üzerine yaşamaları şartıyla Allah Teâlâ’nın geçmişte İsrailoğulları’na vaat ettiği kutsal bir vatandır. (Bugün yeryüzünde işlenen birçok cinayetlerin, savaş ve katliamların sebeplerinden birisi de Siyonistlerin Arz-ı Mev’ud diye tasavvur ettikleri hayal ülkesidir. Zira; Allah, bu dönek ve mel’un topluluğu kıyamete kadar vatansız ve hanümansız korku ve endişe içinde yaşatacağını, aksine Zebur’da ve ondan sonraki Zikir/İncil’de salih kullarının eninde sonunda yeryüzüne varis ve hükümran olacaklarını yazmıştır.) Bedir, dolunay demektir ve siyer-i nebi de anlatıldığı üzere Mekkeli müşriklerle Müslümanlar arasında yapılan ilk ölüm kalım savaşı Bedir kuyusu etrafında gerçekleşmiştir.

Huneyn, Taif yakınlarında yaşayan putperest Hevazin kabilesi ile Müslümanlar arasında yapılan savaşın gerçekleştiği zorlu bir geçidin adıdır ki; Allah mü’minlere savaş ve barış ortamında Allah’ın yardımının unutulmaması gerektiği dersini hatırlatmıştır. Sidre-i Münteha, varlık âleminin sınır noktasıdır, akıl ve havsalanın almayacağı deruni bir makamdır. Mescid-i Aksa ise Kudüs’tedir ve Müslümanların ilk kıblesidir. Rasulullah aleyhisselam ve mü’minlere namazın farz kılınmasıyla birlikte 18 ay Mekke’de, 16 ay da Medine’de Kudüs’e/Mescid-i Aksa’ya yönelerek namaz kıldılar. Bu durum Yahudilerin şımarmalarına ve “Muhammed ve arkadaşları kıblelerinin neresi olduğunu bilmiyorlardı, biz onlara yol gösterdik.” gibi laflar ederek havalara girmelerine sebep oluyordu. Rasulullah aleyhisselam, Allah’tan kendi kıblesinin tayin edilmesini istemişti. Bunun üzerine Bakara suresinin 142-150. ayetleri inzal edildi.

Özetle: “(Ey Muhammed!) De ki: Doğu da batı da Allah’ındır. Senin arzulayıp da şu anda yönelmediğin Kâbe’yi kıble olarak belirledik. Kâbe’yi ancak Peygambere uyanı, ökçeleri üzerine geri dönenden ayırt etmemiz için kıble yaptık… Biz senin yüzünün ikide bir göğe doğru çevrilmekte olduğunu (vahiy beklediğini) görüyoruz. İşte şimdi, seni memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram semtine çevir. (Ey Müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Herkesin yöneldiği bir kıblesi vardır. (Ey mü’minler!) Siz hayır işlerinde yarışın. Nerede olursanız olun Allah hepinizi bir araya getirir. Şüphesiz Allah her şeye kadirdir.” Bakara suresinin 217. ayetinde Yüce Rabbimiz, insanları Allah yolundan çevirmenin, Mescid-i Haram’ı ziyaret etmeye engel olmanın, Mekke halkını memleketlerinden çıkarmanın, Allah’ı inkâr etmekle eşdeğer büyük günahlar olduğunu belirtmiştir.

Medine’de İslam’dan önce Ebu Amir isminde biri papaz olmuş ve Rasulullah’ın peygamberliğine haset ederek Uhud ve Huneyn’de O’na karşı savaşmıştı. Bu adam, müşriklerin mağlubiyeti üzerine ümit keserek Şam’a kaçmıştı. Oradan münafıklara “Elinizden geldiği kadar silahlanın, hazırlanın ve benim için bir mabet yapın. Ben Rum Kayseri’ne gidiyorum, oradan büyük bir ordu ile gelip Muhammed ve arkadaşlarını sürüp çıkaracağım.” diye haber göndermişti. Münafıklar da Kuba Mescidi’nin cemaatini bölmek, mü’minler arasına nifak sokmak, zarar vermek ve adı geçen papaza bir mabet hazırlamak maksadıyla güya bir mescit yaptırmışlardı. Rasulullah aleyhisselam Tebük seferinden dönünce, yaptıkları bu sözde mescitte namaz kılması ve açılışa katılması için onu davet etmişlerdi. Bunun üzerine Cebrail aleyhisselam gelmiş ve Tevbe Suresinin 107-110. ayetlerini vahyederek tarihi bir ihaneti, kumpas ve suikastı önlemişti. “(Ey Muhammed!): Onun/Dırar mescidinin içinde asla namaz kılma! İlk günden temeli takva üzerine kurulan (Kuba Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha doğrudur.” Bu ilahi uyarı üzerine peygamber Efendimiz Mescid-i Dırar’ı önce yıktırmış ve enkazını da yaktırarak tehlikeyi yok etmiştir. Tefsir usulünde bir kaide vardır: Ayetlerin nüzul sebebinin hususi olması, hükümlerinin umumi olmasına engel değildir. Yani; bu ayetlerin hükmü bugün için de geçerlidir, yarın için de geçerli olacaktır. O halde, daha dün din ve diyanete, devlet ve millete kastedip zarar veren, necip milletin evlatlarının ocaklarını fitne ateşinde yakarak, külünü savurmak isteyen tüm kardinal ve federal terör örgütü mensupları ile hala bunlara çanak tutan ihanet şebekesi bütün münafıklar için geçerlidir.

Dostlar!.. En iyi bağ, kendi bağımızdır. Ama unutmayın; bakarsanız bağ olur, bakmazsanız dağ olur. Sonunda ne makam kalır elinizde, ne mekân. Allah’ın nusreti de, Kur’an’ın bereketi de kaybolur, gider. Bir çığlığınız kalır geride: “Meta nasrullah?” Onu da duyan olmaz.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr