Nisan 2017 Hamdi ÖZ A- A+
A- A+

Destur Var Mıdır Beğ’im?

*Otağa girmeye destur var mıdır Beğ’im?

*Buyur, gel hele Gardaş! Hayırdır inşaallah…

*Beğ’im!.. Sabah-ı Şerifleriniz hayrola!... Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi ve afiyeti üzerinize olsun Beğ’im!.. Lakin; memleket ve ahalinin hayrı mı kalmıştır Beğ’im? İstisnalar bir yana amma; cahil/cühela hayırdan şer, şerden hayır umar hale gelmiştir. Emir/Umera, hubb-i cah’la post derdine düşmüş, makam ve mevki hırsıyla seçimi ve sonucunu düşünüyor. Âlim/Ulema, kariyer ve unvan uğruna dinar ve dirhem peşinde koşuyor. Kendilerine emanet edilmiş halk da perişan vaziyette geçimi düşünüyor. Hülasa; herkes dünyanın peşine takılmış gidiyor.

Din, devlet, vatan, millet, Sakarya. Lakin hepsi fasarya. Kimse kimseyi anlayıp dinlemiyor, sadede gelmiyor. Hal böyle olunca milletin rüzgârı kesiliyor. Halk, tefessüh edip raydan çıkıyor. Kur’an ve ezan en gür seda ile okunuyor, lakin İslam yaşanmıyor. Allah ve Resulünü dinlemeyen, ayet ve hadisi anlamayan Ümmet-i Muhammed, suni bir şii-sünni kavgasıyla birbirini kırıyor. Ahlaki değerler kayboluyor. Kendini beğenmişlik, tüketim çılgınlığı, reklam ve gösteriş, cipsli pasaport ve sahte kimlikler/kişilikler tavan yapıyor. Devletin ve milletin geleceği tehlikeye gidiyor. Amma kimin umurunda? Bakın size Sivas ili Divriği, Mursal Köyü’nün âşıklarından selam getirmişem Beğ’im!

Fasl-ı Firkat harap etmiş köyümü, bülbül gitmiş baykuş konmuş gel hele Beğ’im.
Ben ağayım, ben paşayım diyenler, kapıları kilitlemişler gel hele Beğ’im.

Bir ev burada, bir ev karşıda kalmış, hele sorun bizim gardaşlara ne olmuş?
Kırk senelik ağaç kurumuş kalmış, bizim köye benzemiyor gel hele Beğ’im.

Birisine sordum burası neresi? Issız kalmış dertli çağlar deresi.
Dedi gardaş işte Anadolu burası, koç yiğitler küstü gitti gel hele Beğ’im.

Gel Beğ’im gel ki; dertleşek biraz, dağlarda meleşen kuzular hani?
Tanıdın mı ben Ali’yim Ali, Çoban Ali demeyesin gel hele Beğ’im.

Yanarım da ben bu derde yanarım, bizim evi buluncaya kadar ararım.
Güzellere sıra vermeyen pınarımın taşlarına baykuş konmuş gel hele Beğ’im.

Söz dilimde şu elleri gezerdim, dertli idim bazen destan yazardım.
Sen Beğ isen niçin saçın ağarttın, Kızıltuğ’a benzemiyor gel hele Beğ’im.

*Dur hele Gardaş neler dersin böyle? Beni ağlatma ki sen de gülesin.
Hem murada hem maksuda eresin. Benim de sana söyleyeceklerim vardır. Dinle hele…

Bir Beğ oğlu Beğ düşün ki; on yaşına girince, gonca güldür henüz açılır.
Hanedanın saf altınıdır, uğruna koç kesilir, inci mercan saçılır.

On birinde gonca diye koklarlar, on ikide elma deyip saklarlar.
On üçünde cevr-ü cefa çekerler, on dördünde hamre şekere benzer.

On beşinde güzelliğin çağıdır, on altıda gören aklını dağıtır.
On yedide göğsü cennet bağıdır, uzanır kameti selviye benzer.

On sekizde hem artırır zarını, on dokuzda terk eylemiş arını.
Yirmisinde gözetir şikarını, zincirinden kopmuş aslana benzer.

Yirmi beşte bıyıkları burulur, otuzunda akan sular durulur.
Otuz beşte hep günahlar sorulur, yalana karışmış irfana benzer.

Kırk yaşında gazel dökülür bağlar, kırk beşinde günahlarına ağlar.
Ellisinde insanlara bel bağlar, dağ başına çökmüş dumana benzer.

Elli beşte sızı iner dizine, altmışında duman çöker gözüne.
Altmış beşte hiç bakılmaz yüzüne, ahireti görmüş Sübhan’a benzer.

Altmış beşten sonra beller bükülür, bütün damarlardan kanlar çekilir.
Gel gel diye toprak çağırır, geldi geçti şimdi yalana benzer.

*Aman Beğ’im!... Ağzınızdan yel alsın. Rabbim size hayırlı uzun ömürler versin. Yaş destanını bırakın başkaları okusun, yazsın. Kuzulara şah olan kurtların yazdığı Gılkamış destanını, Tuva Vadisine padişah kesilen sırtlanlar okusun. Allah sizi başımızdan eksik eylemesin. Merhum Arif Nihat Asya ne güzel ifade etmişler Beğ’im:

Biz, kısık sesleriz... Minareleri, Sen, ezansız bırakma Allah’ım!
Ya çağır şurada bal yapanlarını, Ya kovansız bırakma Allah’ım!
Mahyasızdır minareler... Göğü de, Kehkeşansız bırakma Allah’ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah’ım!
Bize güç ver... Cihad meydanını, Pehlivansız bırakma Allah’ım!
Kahraman bekleyen yığınlarını, Kahramansız bırakma Allah'ım!
Bilelim hasma karşı koymasını, Bizi cansız bırakma Allah'ım!
Yarının yollarında yılları da, Ramazan’sız bırakma Allah'ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü, Ya çobansız bırakma Allah'ım!
Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız; Ve vatansız bırakma Allah'ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu, Müslümansız bırakma Allah'ım!

*Amin… Obaya selam söylersin hele Gardaş. Obalar, iyi oda has oda içi dolu tas oda; boş tas karın doyurmuyor içi dolu fos odalara dönüşmüştür bilirem. Varıp gideceğim ata yurduna, benim o köylerde çok alacağım var. Orada tutuldum gönül derdine, benim o ellerde çok alacağım var. Amma helali hoş olsun. Ferhat’ın canı Şirin’e feda olsun. Var git hele Gardaş Obaya. Toy toplansın, boy boylansın. Çadıra hırt getirenler uslansın. Kavurmayı yiyip çadırın ipini gerenlere dikkat edilsin. Nereden geldiğimiz ve nereye gideceğimiz unutulmasın. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yakın tarihini analiz edemeyenler; Osmanlı, Selçuklu, Abbasiler, Emeviler, Hülefa-i Raşidin Dönemi ve Asr-ı Saadet’i sentez yapamaz. Zira; parça bütüne bağlıdır.

“Elestü biraisiküm?” sualine karşılık verip; “Bela” diyenlere selam olsun.

Diriliş, direnişle olur.

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr