A- A+

Akıl-Vahiy İlişkisi

Tarihî süreç içerisinde, deney, gözlem ve akıl yürütmeyi kendisine yöntem olarak seçen bilim ile kendisine yöntem olarak vahyi seçen din arasında, çelişkiler olduğu varsayımları yer almaktadır. Konunun özü, Batı medeniyetinin Orta çağ sonrası aydınlanma dönemi (Rönesans) arasındaki çekişmeden gelmektedir. Rönesans önce Batı medeniyetinde, skolastik (Hıristiyan Dinin temel umdelerini içerisine alan) düşüncesine karşı çıkış, Yunan Düşüncesinde de izlerini gördüğümüz, rasyonalizm (akılcı) ve hümanizm(insancıl)gibi akımların doğmasına neden olmuştur. Düşünce tarihinde yer alan bu akımlar, Hıristiyan dinin ve din adamlarının Batı toplumuna sundukları dünya ve ahiret hayatı anlayışına bir aksülameldir. Hıristiyan dini ve din adamlarına karşı çıkışı ifade eder. Akılcı ve hümanist cereyanlar, Hıristiyan dinin insanlar üzerine kurdukları baskı ve zorlamaya karşı çıkıştır, direniştir.

Konunun bu boyutu ile İslam Dini ve din adamının özelliğini bilmeyenler, bu akım (akılcı ve insancıl) ile vahiy (İslam)arasındaki ikircikliği bizlere de taşıma cehaleti içerisindedir. Bizim toplumumuzda ne engizisyon mahkemeleri, ne de dünya dönüyor dediği zaman katledilenler ve ne de cennet satanlar vardır.

Bilim, bilimsel kuşkuculuğu temel alır. Yöntem bakımından deney, gözlem ve akıl yürütme esas alınarak metafizik aleme (fizik ötesi, ahiret hayatı, öldükten sonra dirilme…) ait bilgiler ilgi alanına girmez. Deney, gözlem ve akıl yürütme ile cevap veremediği sorularda hükme varmaz. Akıl ve deneyi ön plana çıkaran ve onun sonuçlarına kendilerini bağlayan rasyonalistler ve hümanistler, bilimi dogma halinde tek doğru olarak inanç sistemlerinin içerisine aldılar. Din ve bilim arasındaki çelişki, rasyonalist ve hümanist akımların oluşturduğu bu saplantı doğrultusunda iyi, doğru, güzel ve gerçeği araştırırken deney, gözlem ve akıl yürütme ile vahiyin arasını açmalarından kaynaklanmaktadır. Allahın varlığının kanıtlanması ve sıfatları, ibadet etmenin ve ölümden sonra dirilmenin gerekçesi hakkında ki, sorular bilim ve vahiy arasındaki çelişki noktalarının azalmasına, hata tamamen ortadan kalkmasını sağlar. Başka bir deyişle din; bilimin yöntemi içerisinde bulunan deney, gözlem ve akıl yürütmeye kendisini açarsa; din ve bilim arasında sorun kalmaz. İnsan için bir vaka olan Allah ve sıfatları, ibadet ve ahiret hayatı… dogma olarak değil de dini bir vaka, gerçek olarak bilim tarafından ele alınırsa bu çelişki ortadan kalkmış olur.

Aslında din ve bilim birbirini tamamlar. Bilim, evrenin nasıl yaratıldığı ile din ise neden yaratıldığı ile ilgilenir. Güncel olarak bir örnek vermek gerekirse; bilim DNA’daki şifrelerin nasıl olduğu ile din ise, DNA’daki şifrelerin neden yaratıldığı ile ilgilenir. Bu noktadan bakıldığında bilim, evrendeki oluşumların nasıl olduğunu araştırma konusu yaparken; din ise nedenini, buna düzen vereni kendisine konu edinir. Bu ayrımda bilim DNA’daki şifreleri amaçsız olarak tesadüfe bağlarsa sınırını aşmış olur ve bu takdirde din ile bilim arasında çatışma ortaya çıkar. Bugün DNA’daki şifrelerle oynamak mümkün iken; din, ilgilenmek gereksiz ve lüzumsuz derse sınırını aşmış olur. Bilim ve vahyin uzlaşma noktası konusunda bilim, benim ilgi alanıma evrenin nasıl yaratıldığı girer neden yaratıldığı benim yöntemlerimin dışında kalır derse dinle çatışma olmaz. Evreni okunacak bir kitap olarak kabul edersek, bu kitabın nasıl yazıldığı mürekkebi ve kâğıdı ile bilim, din ise; neden yazıldığı ve bütünsel anlamı ile ilgilenir.

Bu belirlemeden sonra DNA konusuna tekrar dönmemiz faydalı olacaktır. DNA’nın şifreleriyle oynamak, bilim açısından mümkündür. Dinin buna karşı çıkması onu bilimden ayırır. DNA’daki şifrelerin insanlığın zararına kullanılması da, bilimi dinden uzaklaştırır. Bilim kendi ahlak sisteminin oluşturamamıştır. Dinden alması gereken ahlak sistemini kullanmaması veya değiştirmeye kalktığı zaman bilim, insanlığın zararına kullanılmış olur. Örnek vermek gerekirse, atom çekirdeğindeki dizilere müdahale etmek ve enerji üretmek pozitif bilimin önemli başarılarındandır. Bilimin ahlak standartı olmadığından atom çekirdeğindeki dizilere müdahale, onu atom bombası olarak insanlığa zarar veren bir unsur haline getirmiştir.

Bu tehlike, aynı şekilde DNA için de geçerlidir. DNA zincirine müdahale edilerek bitkilerde değişiklikler yapılabiliyor. Üretim artırılabiliyor. Eğer insan geni ile oynanırsa insan ve hayvan arası canlıların çıkabileceği de gerçektir. Daha açık bir deyişle, insan geniyle oynanırsa insan-hayvan arası canlılar ortaya çıkabilecektir. Veya maymun geniyle oynanırsa insana benzer canlılar oluşturulabilecektir. Oynanan maymun genlerinden insan görünümlü, ama maymun davranışlı canlılar oluşabilecektir. İnsanlığını öğrenemeyen insan ve hayvan görünümlü bu ara canlılar bilim açısından yakın gözüküyor.

Bilimin ulaştığı bu nokta da DNA şifrelerinin değiştirilmesinin insanlığın zararına kullanılmaması için, dinin insanlara sunduğu Ahlak Sistemine ihtiyacı vardır. 

Bugün, insanlık her zamankinden daha çok evrenin nasıl oluştuğunu tespit amacına yönelik bilimsel yöntem ile neden var olduğunu kendisine yöntem edinen dini bağdaştırmaya ihtiyaç duymaktadır.

Ne mutlu din ve bilimin oluşturacağı çağa renk ve can verecek yepyeni bir medeniyete kucak açanlara.


Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr