Nisan 2015 Doç. Dr. Rüştü YEŞİL A- A+
A- A+

Akıl Eğitimi

“Ne öğretelim?”, “neyin eğitimini verelim?” ya da “neyi eğitelim?” türünde sorulara verilecek cevaplardan biri, “akletmeyi öğretelim”, “akletme eğitimi verelim” ya da “aklı eğitelim” şeklinde olabilir/olmalıdır. Buna göre eğitim çalışmalarının “içerik” ögesinin temel boyutlarından birinin “akıl eğitimi” olduğu söylenebilir.

Bu aşamada sorulması gereken sorulardan biri, akıl eğitiminin neyi ifade ettiği, neyi kapsadığı ve gerçekten de önemli bir içerik boyutu olup olmadığıdır. Bu sorulara cevap verilebilmesi için öncelikle aklın ne olduğu ile ilgili bir çerçevenin çizilmesi gereklidir.

Sözlükler incelendiğinde akıl kelimesinin; “(1) düşünme ve anlama gücü, (2) hafıza, bellek, (3) düşünce, kanı, (4) us” gibi kelimelerle eşleştirildiği dikkati çekmektedir. Bu kelimelerin ise bir kısmı aklın bir bilgi depolama aracı olmasını (hafıza, bellek); diğerleri ise yüklendiği işlevini (düşünme ve anlama gücü) öne alan betimleme çabası ile ilişkili olduğu söylenebilir. Daha dar ve özel anlamı ile akıl; anlama, kavrama ve hükme varma kapasitesini ifade etmektedir.

Hepsinin ötesinde akıl; düşünsel eylemlerin gerçekleştiği ve böylelikle bilgi, tutum ve davranışların şekillenmesinde, gelişmesinde, değişmesinde belirleyici olan bir gücü ifade etmektedir. Bu güç nedeniyledir ki akıl sahibi olan insanoğlu, bitki ve hayvan gibi diğer canlı varlıklardan farklılaşmakta; onlara bir üstünlük kurma ve onları kendi hâkimiyetlerine alma imkânına sahip olabilmektedir. Bu gücün doğru temellendirilmesi doğru kullanılmasını; buna karşılık yanlış temellendirilmesi de yanlış kullanılmasını ve hiç arzulanmayan durumlarla karşı karşıya kalınması anlamına gelmektedir. Buna göre akıl eğitimine, aklın doğru temellendirilmesi süreci olarak bakmak ve önemini buradan hareket ederek anlamlandırmak gerektiği söylenebilir.

Aklın; bilme, hatırlama, kavrama, anlama, soyutlama, derinlik oluşturma, teşhis etme, düşünme, ilişki kurma, çıkarımda bulunma, analiz etme, sentezlemelerde bulunma, yargılar oluşturma; böylelikle de diğer akıl, ruh, duygu ve beden faaliyetlerine yön tayin etme gibi işlevlerini bir düşünün. Bu işlevlerin yanlış bilgi temeline dayandığı ve tüm işlevlerin bu yanlış temel üzerine inşa edildiğini bir hayal edin. Ne kadar korkunç ve dönülmesi zor sonuçlara yol açabilir değil mi?

Bu soruya verilecek cevap, akıl eğitiminin doğru temellere dayandırılmasının ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Bu nedenle akıl eğitiminin, eğitim çalışmalarında kesinlikle üzerinde önemle durulması gereken bir içerik olarak ele alınması gerekmektedir. Şeyleri doğru bilmek, hatırlamak, anlamak ve kavramak; bu anlama ve kavramalardan yola çıkarak doğru tespit ve tahliller yapıp doğru çıkarımlarda bulunmak, doğru yollar belirleyip doğru yargılara ulaşmak yoluyla doğru uygulamalarda bulunmak, tamamıyla aklın doğru eğitilmesi ile mümkündür.

Burada önemli sorun, aklın nasıl doğru eğitileceğidir. “Nereden nasıl yola çıkmalı ve akıl eğitimi süreci nasıl biçimlendirilmelidir?” sorunu, tartışılmaya değerdir. Bu sorulara doğru ve gerçekçi cevaplar bulabilmek, aklın fıtratından, oluşum ve gelişim süreçlerinden hareket etmeyi gerektirir. Başka bir ifade ile akıl, nasıl oluşmakta, nasıl işlenmekte ve gelişmekte, hangi işlevleri ne zaman ve ne şekilde yerine getirmektedir?

Bilindiği üzere akıl, doğumla birlikte ve kapasite (potansiyel) şeklinde ve hazır olarak gelmektedir. İnsanoğlunun dünyaya aklı dolu olarak geldiğini, yaşam sürecinde bu bilgileri hatırlamaya başladığını savunan bazı ekoller olsa da daha çok kabul gören yaklaşım, aklın üzerine işleme yapılması gereken boş bir levha olarak gelindiği yönündedir. Buna göre akıl, yaşam sürecinde gözlem ve deneyimlerle birlikte akıl doldurulmakta; kendinden beklenen işlevleri etkin ve yetkin yerine getirebilir ya da getiremez hale gelmektedir. Bu çerçevede ana rahmine düştüğü ve yeterli olgunluğa geldiği dönemden itibaren ve doğrum sonrası özellikle ilk yıllarda, akıl zemin oluşumu süreci geçirmektedir.

Buna göre akıl eğitimi ile ilgili olarak şu tespitler yapılmalıdır:

1. Aklın temeli ilk yıllarda atılır. Doğum öncesi belirli bir evrede başlayıp özellikle doğrum sonrası ilk yıllardaki gözlemleri, deneyimleri; duyu organları ile algıladığı varlık, eşya, duygu ve düşüncelere ilişkin bilgiler, sözler, davranışlar, tepkiler gibi uyaranlar, çocuğun aklının temelini atar. Aklın temel şablonu ve çerçevesi bu dönemde oluşur. Adeta bir kamera gibi bu uyaranları hafızasına kaydeder. Bu kayıtlar bir döne sonraki tepkilerinin şekil, biçim ve düzenliliğinin temelini oluşturur. Bu dönemde çevresindeki insanların tutum ve davranışları ile söylemlerinden aldığı mesajlar, zihin âleminin akıl deposuna biriktirilerek ilerleyen dönemlerdeki düşünme ve diğer davranışlarına temel olacak yapı taşlarını oluşturur. Kavramlar, semboller, somut ve soyut varlıklara ilişkin algılar ve duygu gösterim biçimleri vb. bunlara örnektir. Belirli bir dönem çocuğun konuşmaksızın yalnızca izlemesi, dokunması vb. bu bekleyişin; düşünce dünyasının söze ve eyleme dönüşmesinin hazırlık evresidir. Bu nedenle bu dönemdeki çocukların, çevrelerinde doğru şeyleri duyması, izlemesi, aklına doğru temeller atılması açısından oldukça önemlidir. Anne ve babalar başta olmak üzere kardeşler ve diğer yetişkinler bu aşamada çocuklara doğru mesajları izlemesi ve dinlemesi konusunda dikkatli davranmalıdırlar.

2. Akıl bilgi depolama yeridir. Aklın önemli bir boyutu, hafıza olmasıdır. Bir depo alanıdır ve bilgi deposu olarak işlev görür. Duyu organı ile algılanan ve anlamlı hale dönüşebilen her bilgi birimi, burada depolanır. İlerleyen dönemde hatırlanmak yoluyla farklı bilgilerin anlamlandırılmasında, kavranılmasına ve öğrenilmesinde zemin olarak işlev görür. Başka bir ifade ile gelecekte biçimlenecek ve daha işlevsel hale gelecek zihin yapısının zeminini oluşturur. Bu nedenle ilerleyen dönemlerdeki düşünmelerin sağlıklı olması, beynin ve aklın işlevlerini yerine getirmesi açısından bu hafız boyutunun temiz, doğru, gerçek bilgilerle donatılması önem arz etmektedir. İlk dönemlerde duyulan ya da gözlenen/hissedilen şeyler, ilerleyen dönemlerde de okunulan kitaplar vb. doğru bilgilerle donanık olması; çocukların doğru bilgileri barındıran bilgi kaynakları ile yüzleşmeleri önemli bir gerekliliktir. Zaman zaman anne ve babaların ya da diğer kişilerin onları çocuk olarak değerlendirip yanlış, yalan ya da abartılı söz ve davranışlarda bulunmaları, içinde yanlış bilgilerin bulunduğu kitaplar okumaları vb.,çocuğun zihin dünyasının yanlış temellenmesi açısından önemli zararlara yol açabilecektir. Çocuk henüz o dönemlerde muhakeme yeteneğini henüz etkin kullanamayacağı için olduğu şekliyle kayıt altına alma durumundadır.

Diğer taraftan aklın hafıza olma işlevinin eğitilmesi de önemlidir. Çocuğun dikkatini odaklayabilmesi; varlık, söz ya da davranışları olabildiğince farklı yönleriyle görebilmeleri ile ilgili ilk deneyimler de bu ilk dönemlerde temellenmektedir. Bu çerçevede çocuğa dikkat etme, dikkatini toplama, doğru algılama, algıladıklarını hatırlama türünde davranışları etkin gösterebilmeleri için yetişkinlerin yardımcı olması gerekmektedir. Zaman zaman dikkat yoklayıcı sorular sorulması, konuşturulması, hatırlama egzersizlerinin yaptırılması gerekmektedir. Henüz anlama ve muhakeme etme sorunu yaşasa da çocuklara ezberleme ve hatırlama yönünü güçlendirecek egzersizler yaptırılmalı; böylelikle dikkat etme, odaklanma, hafızaya alma ve bilgi depolama yeteneği güçlendirilmeye çalışılmalıdır.

3. Akıl, düşünme ve zihinsel üretimlerde bulunmaya ilk hareketi veren unsurdur. Aklın bilgi öğrenmenin ötesindeki önemli bir işlevi, düşünme ve bilgi üretme merkezi olmasıdır. Akıl etme olarak ifade edilen deyim, aklın bu işlevi ile ilişkilidir. Var olan bilgileri muhafaza etmenin ötesinde bunu işlemek yoluyla yararlanılabilir formata dönüştürmek, var olanlardan yola çıkarak ilişki kurmak, çıkarımda bulunmak vb. yollarla var olmayan yeni bilgiler üretmek, aklın depolamaya göre daha önemli bir işlevini oluşturmaktadır. Aklın, bilgisayardan olan farkı da burada ortaya çıkmaktadır. Bilgisayarı üreten akıl, henüz ona düşünme ve düşünce üretme işlevini yükleyememiştir. O halde aklın bu düşünme ve düşünce üretme merkezi olması, insana ve onun aklına ayrı bir önem ve değer kattığı söylenebilir. Analitik düşünme, eleştirel düşünme, yansıtıcı düşünme gibi daha birçok düşünme türü bulunmakta ve özellikle son dönemlerde bu konuda önemli çalışmalar yapılmaktadır. Düşünme eğitimi konusu ilerleyen aylarda ayrı bir konu olarak ele alınacağından daha çok ayrıntıya girilmemiştir.

Bir sonraki yazımızda buluşmak üzere selam ve dua ile…

Yazımızı paylaşın..

Facebook Twitter Whatsapp’ta Paylaş Google Email Print LinkedIn Pinterest Tumblr